17 Eylül 2009 Perşembe

Internet reklamcılığı (şimdilik) kolay meslek

İnternet reklamcılığı kolay meslek haline geldi.
Bunu bu şekilde rahatça söyleyebilmemin sebebi elbette, sitelerin, banner/reklam alanları olarak halen belli başlı görünür kısımlarının kullanılması ve site sahiplerinin, bu alanları medya planlama şirketlerine haraç mezat satılması...

Zaten internet girişimcisi olmak isteyen kişilerin iş fikirlerine baktığımızda da en büyük eksikliğin "gelir modeli yaratmak" olduğunu açıkça görebiliyoruz.

Sıfırdan başlayacak girişimcilik fikirlerinin gelir modeli kısırlığı karşısında, büyük çarklara sahip portallar ne kadar esnek olabilir?

İstedikten sonra, yeni yaklaşımlar ve modeller geliştirmek mümkün.

Fakat, düşünmek zor, mevcut sistemi bir adım ileri götürmek daha kolay. İşte, internet reklamcılığı'na bu yüzden "kolay meslek" diyorum.
Bu portallar, "prezentabl" satış temsilcilerini, hayatlarında, bırakın internet'e reklam vermeyi, dijital ajans dahi görmemiş potansiyel müşterilerin ayaklarına kadar giderek (inşaat sektörü'nü rahatlıkla örnek gösterebilirim), banner alanlarını, görüntülenme rakamlarını sunarak haraç mezat satmaya çalışırlar.

Sektör, bilmeyeni (ve satış yapanı) için şu an rahat. Fakat, kullanıcı deneyimi hiçe sayılıyor.

Örnekler çok... Sitelerdeki genel kirlilikler haricinde, beni en çok rahatsız edeni floating banner.

Her haberde default olarak açılıyor, kimisi "kapat" düğmesine basılmadığı taktirde kapanmıyor. Yanlışlıkla tıklanması ise cabası, görünürlük iyi fakat, alakasız insan trafiği yaratıyor ve ölçümleme yapıldığında kampanyalardaki başarı oranı otomatik olarak düşüyor.
Kazanan, yüksek (yanlışlıkla) tıklama oranıyla portallar oluyor.
Kaybeden, yüksek tıklama oranına aldanıp portal performansını buna göre belirleyerek deneyimsel bir ölçümleme yapmayan marka ve durumdan rahatsız olan son kullanıcılar oluyor.

Bunun dışında, izlenmek istenen içeriğe giderken araya sıkıştırılan flash reklamlar,

Haber metnini okurken/tararken beliren AdClick reklamları da cabası.

Bir de yabancı örneğe, New York Times'a bakalım;


Basit. Sade. Doğrudan içeriğe yönlendirici. Banner alanları son derece kısıtlı.

Elbette, piyasa koşulları bu kadar müsaitken "reklamı kaldıralım" demeyeceğim.
Fakat, özellikle haber portallarının zaman içerisinde gelir modellerinde farklı açılımlar yapması şart!

Katma değerli servislerini geliştirip, uygun üyelik bedelleri belirlemeleri halinde, üyeliği tercih eden kullanıcılara reklamsız "Lite" versiyonlarının gösterilmesi de, geliştirilebilecek envai çeşit gelir modelinden birisi olarak düşünülebilir.

Bunun için önce mevcut ortamdaki insan kaynağında bir revizyon gerekiyor.
Eski metotlara sıkı sıkıya bağlı olanların değil, düşünsel yetenekleri 2.0 düzleminde olan insanların söz hakkının artması bu açılımları başlatabilir.

11 Eylül 2009 Cuma

Sosyal medya Türk siyaseti'ni etkiler mi?

İstanbul bugünlerde yağmurla boğuşuyor.

Durumun afet haline gelmesinin ardından, bu krizin iletişiminde çözüm olarak, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve çeşitli bakanların televizyonlarda, gerçekten sağlıklı düşünebilen bireyleri zorlayacak demeçler vermeleri ön görülmüş.

Geleneksel iletişim kanallarının kullanılması ve kriz iletişimi ile ilgili bir şeyler söylemek isterdim, fakat bu açıklamaların maksadının farklı olduğunu düşünüyorum. Bu irrasyonel beyanatların, kürt açılımı konusu üzerinden dikkatleri biraz olsun dağıtmak ve gelen şehit haberlerinin yankısını iyice bastırmak amacıyla maksatlı biçimde veriliyor olması muhtemel. Zira, en yeteneksiz basın danışmanının bile bu beyanatların altına imza atabileceğini sanmıyorum.

Bu konudaki en samimi tepkiler (yakın zamanda ceza yiyen Doğan grubu'nu hesaba katmadığımdan) yine sosyal medya içerisindeki fikir önderlerinden geldi.
Karşıt fikirlerin ve eleştirilere yanıtların ise belli başlı siyasi oluşumların sempatizanlarından, bazen provokatif ve eleştirilere karşı tahammülsüz bir biçimde geldiğini de gözlemledim.
Tek tek örnek vermeyeceğim, blogları ve Friendfeed gibi araçları takip edenler zaten eleştirilerin ve süregelen tartışmaların farkına varmışlardır.

"Bütün bunlardan bahsetmeyeceksen, hangi konudan bahsedeceksin?" diye soruyorsunuzdur...

Türk siyaseti'nin sosyal medya'yı neden kullanamayacağına dair öngörülerde bulunmuştum.
Yazıdan bir alıntı vereceğim;

"Siyasi sistemimizin müsait olmayışının başlıca sebebi oldukça açık; bizde siyasi görüşten ve parti politikalarından ziyade, partizanlık söz konusu. Krizden, ekonomik durumun kötüye gittiğini bildiren, kapanan fabrikalardan ve işten çıkartılan binlerce insanın durumuna vurgu yapan haberlerin altına öfkeyle “İnadına XXX !!!” yazan, partizanlık adına çoluğunun çocuğunun geleceğinin kararmasını ve fakirleşmeyi umursamayan bir kitle söz konusu.
Düşünmeyen, sorgulamayan, dogmatik hareket ederek fikrini değiştirmeye hazır olmayan bir kişiye sosyal medya iletişimi yapamazsınız."


Siyasi partilerin iletişimini yapan basın danışmanları, PR ajansları ya da reklam ajansları sosyal medya için boşa efor sarfetmesinler.
Bugün içinde bulunduğumuz üzücü durumla ilgili haberlerin, beyanatların ve tartışmaların yorumlarını okuduğumuzda, bir kere daha siyaset için sosyal medya iletişimi yapmanın anlamsızlığını kavramış olmamız gerekiyor.

Sosyal medya içerisindeki kimse, alen beyan ortada olan gerçekleri, kanıtlarıyla birlikte dahi yazsa, partizan zihniyete sahip bir toplumun siyasi fikrini değiştirme gücüne sahip olamaz.

Zira ideoloji fanatizminin olduğu yerde, anlatılmak istenen, karşı tarafın anlamak istediği kadar oluyor.

9 Eylül 2009 Çarşamba

Türk pazarlama insanları bir arada

Geçtiğimiz ay içerisinde, LinkedIn üzerindeki Turkish Business Network grubunda "Turkish Marketing Professionals" adında bir grup açtık.

Halihazırda Türk pazarlama profesyonelleri özelinde bir sosyal ağ ve paylaşım platformu bulunmuyor. Turkish Business Network altında oluşturduğumuz ve şu an 300'ü aşkın üyesi bulunan grubumuzla bunu başarmayı ve pazarlama ile ilgili insanları bir çatı altında toplayarak etkileşimi yüksek bir sosyal ağ yaratmayı hedefliyoruz.

En önemli bariyerimiz Türk profesyonellerinin halen LinkedIn gibi profesyonel hayata dair sosyal ağ sitelerinden haberdar olmamaları, haberdar olanların da LinkedIn'i aktif olarak kullanmamaları.

Hem kendi profesyonel ağınızı genişletmek, hem de gruba hareket getirecek bir kaç öneriyi sizinle de paylaşmak istiyorum;

  • LinkedIn hesabınız yoksa kendinize bir LinkedIn profili oluşturmanızı öneriyorum. Arama motoru optimizasyonu avantajıyla da adınız ya da uzmanlığınıza dair kelimeler google'da arandığında online CV'niz potansiyel işverenlerin önünde hazır olacaktır.
  • Gruba katılan herkesin, zamanla profesyonel çevresindeki kişileri LinkedIn kullanımına teşvik etmeleri önemli bir atılım olacaktır. Bu, uzun vadede kişilerin kendi profesyonel ağlarını oluşturarak, online CV'lerini, referanslarını ve business portfolio'larını sergileyerek gelecekteki iş olanaklarından faydalanmalarını sağlayacaktır.
  • LinkedIn hesabı olup gruba üye olanların da kendi network'lerinde pazarlama ile ilgili olan kişileri gruba davet etmeleri de, grubun hareket kazanmasına ve ağımızın büyümesine hizmet edecek önemli bir unsur olabilir. Tanıdığınız kişileri gruba davet etmekten çekinmeyin.
  • Bunların dışında grup içerisinde, okuduğunuz faydalı makaleleri, blog yazılarını ve araştırma çıktılarını paylaşabilir, çalışıtığınız şirket bünyesindeki ya da etrafınızda duyduğunuz iş ilanlarını ve iş fırsatlarını grupta yayınlayabilir, ya da gündemde olan ve tartışılan herhangi bir pazarlama vakası konusunda fikir alışverişlerinde bulunabilirsiniz.

Tüm okuyucularımı gruba katılmaya davet ediyorum.

Not:Logo için değerli arkadaşım Burak Dönertaş'a tekrar teşekkürler.

1 Eylül 2009 Salı

Markalar ve Tüketici 2.0 / Her ağlayana emzik vermeli mi?

Ufuk, "bilinçsiz tüketiciler sosyal medya'da" adında bir yazı yazdı.

Kendisiyle bir süredir sorun yaşayan ve sorun yaratan tüketicilerin web'de ne kadar ileri gidebileceği konusunda tartışıyoruz. Buna naçizane dair çözümlerimi "Sorunlu Tüketici 2.0 ve çözümler" adlı bir yazıda dile getirmiştim.
Ben, Ufuk'la yaptığımız tartışmalardan yola çıkarak, onun görüşlerine göre bu konuda biraz daha katı olduğumu düşünüyorum.

Çünkü bir pazarlama insanı olarak klavyenin başına oturanların, haklı da olsalar artık zıvanadan çıktığını düşünmeye başladım. Sebeplerini sıralayım...

Merhaba. Bizimle iletişime geçtiniz mi?
Üretim yapan şirketlerin ürünlerinde hata olabilir. Hizmetlerde de kusursuzluk söz konusu değildir. Bu tip hatalar yalnızca sizin başınıza gelmiyor.

Firmaya sosyal ağlar üzerinden değil de, doğrudan telefonla ulaşmayı ve derdinizi anlatmayı denediniz mi?
Sanmıyorum. Artık moda, sosyal ağlara yazmak. Bırak şikayetin markanın kulağına gitsin, sonra da çözmek için çabalasınlar...

Yanlış anlaşılmasın. Tüketiciler, istedikleri platformdan ve araçtan markalarla iletişime geçmekte özgürdürler. Ancak ben, şikayetini birebir temas kurmadan, ilk olarak halka açık platformlarda dile getirenlerin iyi niyetli ve çözümcü yaklaşımlar içerisinde olmadıklarını düşünüyorum.

Markalar buna bir son vermeli.

Siz, bu tip art niyetli davranışların üzerine gidip çözüm buldukça;

  • Kiminizin inbound kurduğu, kiminizin outsource ettiği call center'lar işe yaramaz hale gelecek,
  • Kullanıcı sözleşmelerini okumadan herşeye imza atan tüketici, risk unsurlarından biri olan bir sorunla karşılaştığında bile sosyal ağlarda yaygarayı koparacak,
  • Hatta haksız olsalar bile, siz olaya müdahil olana kadar kendi perspektiflerinden olayı anlatıp arkalarına bir sürü yandaş almış ve sizi haksız duruma düşürmüş olacaklar,
  • Yaşadığı sorunu çözmeniz de bir süre sonra yetmeyecek, kendisini şımartacak ve özel hissettirecek yaklaşımlar geliştirmek ve belki ekstra hediyeler vermek durumunda kalacaksınız.

Ne yapmalı?
Farkında mısınız? Aslında bu tip girişimlerde bulunan kişiler, haklı olsalar bile, çözümü birebir diyalogla sağlamayarak konuyu maksatlı biçimde dallanıp budaklandırdıkları zaman ticari itibarınızı zedeliyorlar.

Bu davranışlara "dur" demek ve gidişatı şekillendirmek sizin elinizde.
Ya her ağlayana emzikle koşacak, ya da eğiterek ehlilleştireceksiniz.

Yanlış anlaşılmasın, "susturun" demiyorum.
Ancak bu tip davranışlarda bulunan insanlara, yaptıklarının doğru olmadığını, devam ettikleri taktirde olayın iletişimciler vasıtasıyla değil, hukuk departmanı vasıtasıyla çözüleceğini hatırlatın.

Bu tip davranışları iyi analiz edip, buna göre aksiyon almak, kısa vadede kurumsal iletişim çözümü olarak, uzun vadede ise operasyonel giderlerin azalması olarak geri dönecektir.