29 Mayıs 2009 Cuma

Geleneksel Medya'dan Sosyal Medya'ya geçiş / Sosyal Medya nasıl fark yaratır?

Bilgiye erişim metotları, artık değişti.

Real Time Web hakkında konuşmaya başladığımız ve öngörülerde bulunduğumuz bugünlerde, bilgi akışının yavaş yavaş sosyal ağlara ve daha büyük bir hızla kitlesellikten bireyselliğe geçişini, geleneksel metotların etkinliğini ve ulaşım gücünü yitirdiğini gözlemleyebiliyoruz.

Sosyal Medya, insanların kendi haber alma kaynaklarını kendilerinin belirleyeceği bir yola daha şimdiden girdi bile.



Sosyal Medya'yı tanımlarken bir çok nitelikten bahsediyoruz.
Sıkça kullandığımız iki nitelik var; biri "tarafsız", diğeri "güvenilir".


Sosyal Medya nasıl fark yaratır?

Geleneksel medya ve PR şirketlerinin ilişkilerini tartışır, geleceğe dair öngörülerde bulunurken Murat Gök, "(Şu anki basının) Yerine gelenlerin eskilerini aratmayacağını düşünüyor musunuz?" gibi bir soru sordu.

  • Markalara seslerini duyurmak için şikayetlerini topluluk içinde belirten,
  • En ufak söz dizimini dahi bahane ederek yapılmaya çalışan işleri küçümseyen,
  • Markalara/insanlara olan antipatilerini yüksek sesle haykıran insanlar, markalarla karşı karşıya kaldıklarında el pençe divan duracaklarsa cevabım "Hayır, yeni gelenler daha bile kolay lokma olduğunu düşünüyorum" olacaktır.


Sosyal Medya'nın fark yaratacağını söylemek şu an için zor.
Ancak, Geleneksel Basın'ın güvenilirliğini yitirdiğinden, PR faaliyetlerinde network ve menfaat ilişkilerinin ayyuka çıktığından, basının şeffaf olmamasından şikayet ederek buna çözüm getirmek vaadiyle ortaya çıkan bir topluluğun, duruşunu koruması ve farkını ortaya koyması gerekli diye düşünüyorum.
Sosyal Medya, "tarafsızlık", "güvenilirlik" ve en önemlisi "medya" unvanını ancak bu şekilde elde edebilir.

Markalar ve ajanslar da zamanla, elindeki sopayı (ya da çiçeği) her gösterene göz kırpanlarla, duruşunu koruyanlar arasındaki farkı kavrayacak ve web 2.0 topluluğunu buna göre etiketleyeceklerdir.

Bizim, basın mensuplarını ve sektör içerisindeki insanları kendimizce etiketlediğimiz gibi.

22 Mayıs 2009 Cuma

Anlaşılamayan Sosyal Medya

Bir seferinde "Hergün bir sürü insan internet'te markanıza tecavüz ediyor!" diye bir söylem duymuştum.

Sosyal Medya'yı tanımlamak için kullanılan bu tabiri, o zaman çok garip bulmuştum.

Kimisi bu tutumları tecavüz olarak adlandırsalar da, vizyon sahibi kimselerin bunu bir fırsat kapısı olarak görmeleri lazım.

İletişim profesyonelleri Sosyal Medya'yı, tüketicileri alınlarının orta yerlerinden vurabilecekleri bir keskin nişancı tüfeği olarak kullanabilecekleri gibi, ırzlarına geçen bir sapkın olarak da görebilir ve ondan sakınmak, bilgi çağının krizlerinin önüne geçmek için onu hijyenik tutmak gibi ulvi bir misyon da edinebilirler.

Her iki şekilde de, doğruları ve yanlışlarıyla, Sosyal Medya karşısında bir tavır almak durumundalar. Ancak, her ne kadar benimseyenler olsa da ikinci tercih, internet'in özgür yapısı gereği oldukça ütopik bir yaklaşım olmaktadır.

O halde, daha açık şekilde ilk seçeneği kullanmak için neler yapmalı?

1-Bloglara basına yaklaştığınız gibi yaklaşmayın. Basın bülteni gönderir gibi gönderilen özensiz iletilerinizin birçok blog yazarı tarafından hemen silindiğini hatırlatayım.

2-Bloglarda iletişim faaliyetleri yürütmek istiyorsanız terzi kesim uygulamalar uyarlamanız gerekir. Her blogun üslubu, tasarımı, takipçi profili ve dili ayrıdır. Buna gücünüzün yetmeyeceğini düşünüyorsanız banner tadında reklamlarla ne yer işgal edin, ne de paranızı harcayın.

3-Yaptırım gücünüze göre değişmekle birlikte, geleneksel mecralarda hoşunuza gitmeyen haberleri yayınlamadan önce geri çektirebilirsiniz. Bloglarda veya sosyal platformlarda hoşunuza gitmeyen bir yazıya rastladıysanız blog sahibini/yazarı yazıyı kaldırması için uyarmanız ise tam tersi etki yaratacaktır.

4-Kurumsal blog denemeniz ya da bloglarda söz hakkınızı kullanmaya çalışmanız amatör ellerde faciayla sonuçlanabilir. Bu konuya el atacaksanız en iyisi ya web 2.0'dan iyi anlayan bir PR şirketi bulmak (gelenekseller arasında web 2.0 hakimiyeti olduğunu iddia edenlere gülmek serbest!), ya da kafayı devekuşu misali kuma gömüp söylenenlere sırt çevirmek. Unutmayın, kendinizi aklamak için yapacağınız amatör bir girişim mevcut durumu daha da içinden çıkılmaz hale getirebilir.

5-Önce araştırın. Sizin için neler söylendiğini, ne düşünüldüğünü belirleyin, uygun bir yaklaşım geliştirin, kalkanlarınızı ve silahlarınızı hazırlayarak iletişime geçmeyin. Sosyal Medya'ya karşı bu tip önyargılarınız varsa, Sosyal Medya'da hiç bulunmayın daha iyi.

Bu durumda kendinizi yine web 2.0'dan anlayan birilerinin kollarına bırakmanız ve ilk yaklaşım planını onlardan duymanız yerinde olacaktır.

Benim aklıma ilk gelenler bunlar, sizin eklemelerinizle daha değerli olacaktır diye umuyorum...


Not: Bu yazıyı Eylül 2008 tarihinde yazmış, ancak yayınlamamıştım. O günden bugüne kadar Sosyal Medya ve web 2.0 üzerine 15'i aşkın, daha geniş kapsamlı yazı yazdım. "Sosyal Medya'yı ben anlatacağım" gibi bir kaygım olmamakla birlikte, amacım pek az insanın değindiği bu konuda ilgilenenlere nitelikli bir kaynak oluşturmak ve yol haritası çıkartmaktı.
Bu doğrultuda çoğunlukla çok güzel feedback'ler almama rağmen, son dönemde karşılaştığım bazı yaklaşımlar kendimi "boşa konuşuyorum herhalde?" diyerek sorgulamama sebebiyet verdi.
Umuyorum ki çoğunluk ilk gruptadır...

15 Mayıs 2009 Cuma

Sosyal Medya'da olumsuz içerik yönetimi

Sosyal Medya dediğimiz yer nedir? Şikayet duvarı mıdır?
Bence değildir ve olmamalıdır.
Yoksa ciddiyetini kaybeder, bir çok marka sosyal medya'yı "cehennem" olarak görür, -yanlış bir karar alarak- uzak durur.

2.0 üzerine beyin fırtınası başlığı altına yorum yapan Oğuz Serdar, "3.parti marka değerlendirme / şikayet siteleri nasıl alt edilebilir?" diye sormuş.
Bu sorunun ipuçlarını
Sorunlu Tüketici 2.0'da vermiştim, ancak daha açık cevabımı farklı bir yerde, Begüm Kaya'nın yazısı altında verdim;

Markalar şikayet toplama işini üçüncü partilerin ellerine bırakırlarsa,
Şikayet Var gibi 2.0 kurallarından çok uzakta, şeffaflığı çok tartışılır sitelere hem fee öderler, hem de şikayetlere yetişmesi için eleman istihdam etmek zorunda kalırlar.
Bu toplulukların nasıl oluşturulacağı konusunda sektörel bazda çok çeşitli yaklaşımlar geliştirilebilir.
Mecralar bazında da incelenerek bir kaç kategoriye ayrılmış, bütünleşik bir müşteri datası oluşturulabilir ve mecranın iletişim tonu kendine has hale getirilir.
Hatta bir adım daha öteye götürülüp Gönüllü Marka Elçileri yaratılabilir.
Elbette Gönüllü Marka Elçileri yaratmak için farklı kurgular ve bir ek/alt kampanyalar yürütmek gerekli.
Bu Gönüllü Marka Elçileri'nin olası organik yardımları, dış kaynaklar olarak görülüp web mümkün olduğunca gözlemlenebilir.

Bunun üzerine Oğuz, "markaların bu işi yönetemeyeceği ve markalar üzeri ciddi bir oluşumun bu işi düzene sokabileceği"ni düşündüğünü belirtmiş.

Eğer Gönüllü Marka Elçileri topluluklarının yaklaşımları ve kurguları birbirlerinin aynısı olursa Oğuz bu tesbitinde haklı olabilir.
Ancak, ellerini çabuk tutup akıllıca yaklaşımlar geliştiren ve benzersiz kurgular yaratarak kendi topluluklarını yaratan markalar, "ağlama duvarları" ya da web'de kendi başlarına yakınarak ses çıkarmaya çalışan tüketicilere karşı daha avantajlı durumda geçeceklerdir.

7 Mayıs 2009 Perşembe

Sosyal Medya'da "kötü" ile mücadele

2.0 üzerine beyin fırtınası’na FriendFeed’de bir çok nitelikli yorum geldi. Bu kadar yorumla birlikte konu bir çok yöne gitti. Hemen hepsi önemli konular ve üzerine ayrı ayrı düşünmek, tartışmak gerekiyor...

Konular arasında toplumsal psikoloji’nin sosyal medya’ya yansıması, sosyal medya’da kişilerarası iletişim ve sınırları, markaların olumsuz sosyal medya içeriğine karşı geliştirebileceği yaklaşımlar, ilk nesil marka şikayet sitelerinin ve popüler sosyal medya katılımcılarının şikayet toplama tekelini kıracak alternatif metotlar, web 2.0’ın etik kodlarının oluşturulması gibi derin derin konuşulabilecek başlıklar mevcut.

Önce kendi konumuza dönelim; Kötü ile mücadele’den kastettiğimiz şey, Ufuk Özgül’ün de bahsettiği “karalamalar ve asılsız suçlama öğelerine sahip içeriğin internet’te kontrolsüz (ya da daha kötüsü, bilinçli) biçimde yayılması”.

Söz konusu içerik internet’te yayılmaya başladıkça ortaya bir kriz tablosu çıkıyor ve bu, yine Ufuk’un bahsettiği gibi bilinen krizlere benzemiyor. Bu konuya daha sonra değineceğiz…

Burada Özhan Yiğitler “Müşteri her zaman haklıdır” önermesinin sürekli olarak benimsenmesi ve buna göre yaklaşım sergilenmesi gerektiğini önerdi.
Katılmıyorum.
Zira her “haklı” yaklaşım, Uğur Özmen’in önermesini doğru çıkarıyor. Hem de acımasızca.
Ufuk Özgül, “müşteri her zaman haklı değildir, ancak haklı da haksız da olsa aynı ilgili yaklaşım sergilenmeli” gibi bir cümle sarfetmiş.
Haklı, ancak kritik soru şu; kantarın topuzunun nerede olduğunu nasıl bileceğiz?

Buradaki hassas nokta, müşteri’nin “haklılığının” bir şekilde ölçümlenmesi.
“Müşteri her zaman haklıdır” diyerek bir değerlendirme yapmaksızın ortaya çıkan her olumsuz koşula sürekli yeni yaklaşımlar geliştirilmesi ciddi bir zaman ve insan kaynağı maliyeti getirecektir. Üstelik, Ercan Bülbül’ün de belirttiği gibi, kötü içeriği yok etmek isterken her birine cevap vererek onu büyütme riski de mevcut.

Sosyal medya maalesef bugün, zararlı içeriğin en büyük ev sahibi konumunda ve bu pek de hak edilmeden alınmış bir unvan değil. Burcu Tüzün bir WOMM gerçeği olarak olumsuz içeriğin olumlu içerikten 10 kat hızlı yayıldığını hatırlattı. Olumsuz içeriğe dair forward mailleri ya da bloglarda/mikrobloglarda yazılan yazıların/yorumların örneklerini sık sık görüyoruz.

Bu içeriklerin ölçümleme değerlerini de markalar kendi başlarına değil, sosyal medya’nın içindeki insanlarla birlikte belirlemeliler.

Burada, başta blog yazarları gibi başını çektiğimiz grupların, bu sorumluluğun bir kısmını ele alıp, günlük hayatta kendi algılarımız dahilinde yarattığımız filtrelemelerin benzerini oluşturmamız gerekiyor.
Olumsuz içeriğe karşı mücadelede üzerimize düşen sorumluluk, sosyal medya’nın şikayet duvarına dönmemesi, asılsız ya da abartı suçlamalar içeren olumsuz içerikleri bu alanın dışında tutmamız ve kulak vermememiz olacaktır.

Bu bilincin oluşması için daha fazla zamana ve web 2.0’ın daha somut etik kodlarının oluşmasına ihtiyaç var. Ancak, oluşturulduğunda markaların lehine olacağı söyleyebiliriz.