6 Ağustos 2007 Pazartesi

Şehir Planlama(ma)sı

Pazarlama kariyerim esnasında, gerek önüme gelen araştırmalarda, gerek girdiğim focus group'larda gerekse de bireysel sohbetlerimde kesin netlikte öğrendiğim bir şey varsa, o da Türk insanının "arıza yoksa sorun da yoktur" motto'su oldu.

Antik Roma'da geliştirilen ilk su kanallarından bu yana asırlar geçti. Onlardan kalan su kanallarını halen bazı yörelerde görebiliriz. Ancak bizim su kanallarımız 10 sene bile dayanmazlar.

Ankara'nın belediye başkanı Melih Gökçek'in şu sıralar susuzlukla başının dertte olması ve eleştirilmesi son derece normal. Su, sadece bu sıcaklarda değil, büyük şehirler için her zaman en çok ihtiyaç duyulan şey olmuştur.

Ben mühendis değilim, ancak şehrin -öncesinde defalarca yapılan ciddi uyarılara rağmen önlem alınmayarak yaşatıldığı- susuzluğuna çözüm önerisi olarak "Ankara'lılar birazcık şehir dışına gezmeye gitsinler" diyecek kadar, ya da tasarruf için şehir suyunu günaşırı açıp kapatacak kadar sığ fikirli de değilim.

Bu sıcak havalarda içinden su geçmeyen borulara ne olur, kesinti sonrasında aniden su verilinc
e borularda basınç, ısı değişimi, buharlaşma vs. herhangi bir arıza oluşturur mu? "Bunları nasıl düşünemezler?" diye kendi kendime sorarken, sorumun cevabı kafamda şekillendi.

Nitekim olan oldu, zaten yetersiz olan Ankara altyapısı dayanamadı ve patladı. Şehrin 1 günlük suyu caddelerde şelale misali çağladı.

Gerek politikacılar, gerek şirket yöneticileri, gerekse birey olalım, bizim yapımız bu. Proaktif değil, reaktif davranıyoruz, herşeye cevap vermeye hazırız, ancak çözüm üretmekten
oldukça uzağız.

Az önceki sorumun cevabına gelince; Biz kim oluyoruz da Melih Gökçek'i bu kadar çok eleştirebiliyoruz?
Arabamızdan garip sesler gelse de bizi yolda bırakmadan servise götürme eğilimi olmayan toplum olarak, ondan çok mu farklıyız sanki?

Hiç sanmıyorum.

Hiç yorum yok: