30 Mayıs 2008 Cuma
27 Mayıs 2008 Salı
Kriz iletişimini makyajsız yapmak
Her ünlü adının karıştığı skandallardan sonra basın toplantısı düzenler ve bunlara makyajsız, hatta kimi zaman dini motiflerle bezeli aksesuarlarla (kolye-muska-bilezik vb.) çıkar.
Bu haftasonu TV'deki magazin programlarından birinde Demet Akalın'ın konserlerinden birinde bir gaf yaptığını öğrendim.
O da (olumsuz durum yaşayan her ünlü gibi) basın toplantısı düzenledi ve bu basın toplantısına makyajsız çıktı.
Yetmiyor, zorla yaptırıldığı her halinden belli olan yalapşap özür dilemeden sonra bir de konser vaadinde bulunuyor. Çok güldüm doğrusu...
Siz bu görüntüleri gördünüz mü bilmiyorum.
Görenler "vah vah, üzüntüden perişan olmuş kızcağız!" demişler midir? Sanmıyorum.
Bu görüntü zaten rahatsızlık verici olan durumu ne hale sokuyor? Daha itici hale.
Nedeni bu taktiğin herkes tarafından sömürülüp iletişim değerini yitirmesi olabilir mi? Kesinlikle!
Günaydın! Bu numara çok denendi.
Yazı:
Eren Kumcuoğlu
zaman:
11:40
3
yorum ekle
Etiketler: iletişim, kriz yönetimi
26 Mayıs 2008 Pazartesi
1.Redbull Flugtag İstanbul
Peki Red Bull gibi bir marka için çalışıyorsanız ve elinizde Flugtag gibi bir etkinliğiniz varsa? O halde etkinlik alanına olabildiğince çok insan çekmek ister misiniz?
Çok fazla anlatmayacağım, zira etkinliğin içeriği herkes tarafından biliniyor. Ben işin eğlence tarafı hakkında birşeyler söylemek istiyorum.
Öncelikle, bir Flugtag fan'ı olmasam da çok eğleneceğimi düşünerek gittiğim bir organizasyondu. Ancak kafamda soru işaretleri vardı; "Caddebostan sahili bu çapta, böylesine kitlesel bir organizasyonu kaldırabilecek mi?".

Nitekim kaldırmadı. 12'de başlayan ve bizim saat 12.30'da yetişebildiğimiz organizasyondan, boyunlarında fotoğraf makinesi olan ve Flugtag için geldikleri her halinden belli olan insanlar, caddeye doğru adeta kaçıyorlardı. Sahilyolu'na çıkınca neden kaçtıklarını anlamamız uzun sürmedi. Kapatılan yürüyüş yolu inanılmaz kalabalığı sahilyolu'nda yürümeye teşvik ettiği gibi Red Bull araçları da sıra halinde yola park etmişlerdi.
Araç trafiğini geçtim, yaya trafiği dahi durmuştu.
Sunucuların sevimsiz olmasının yanında (bu tamamen benim görüşüm!) bir de kalabalıktan izleyemedikleri şovlar hakkında "Nasıl buldunuz, eğleniyor musunuz?" gibi yorumlar istemeleri ve cevap alamamaları zaten etkinliğin gidişatı hakkında ipuçları veriyordu.
Bunlar benim gözlemlerim, şimdi çevreden duyduğum feedback'lere gelelim.
Pek olumlu oldukları söylenemezdi. Etrafta Gfk'nın anketörleri dolaşıyordu. Nasıl bir skora ulaşacaklar bilinmez, ancak kalabalıktan, trafikten, beceriksizce düzenlenmiş organizasyon alanından ve alakalı-alakasız bir çok insanın aynı ortamda bulunmasından rahatsız onlarca insana ister istemez kulak misafiri oldum. Öyle ki, saat 18.00 civarı bindiğim taksinin sürücüsü trafikten şikayet ediyordu; "Red Bull kapatmış orayı, mahvettiler trafiği!".
Peki Red Bull ne yapmalıydı?
Herşeyden önce risk aldıkları, böyle bir organizasyon düzenledikleri, en önemlisi de bunu Caddebostan sahilinde gerçekleştirdikleri için tebrikler.
Ancak oturup kendilerine sormaları lazımdı; "Mekan kitlesel çağrı yapmaya uygun mu?"
Ben böyle bir etkinliğin biraz daha şehir yaşamına uzak alanlarda yapılması daha uygun olurdu diye düşünüyorum.
Ardından da şöyle düşünülmesi gerekirdi; "Mekanda kimlere konuşmak istiyoruz?"
Tamamen ilgili kitleyi getirip bir festival ruhu yakalamak, katılımcıları da organizasyonu yapan ekibi de motive ederdi. Yoldan geçen, alelade gelen insanlardan bir şey çıkmadığını bir kez daha gördük.
Ulaşım kolay bir yerde olunca bir başka sorun olarak aşırı kozmopolit yapı kendini gösterdi. Mini şortlarıyla, askılı bluzlarıyla gösterileri izlemeye gelen kızların arkasında biriken ve rahatsızlık yaratan erkeklerden sözediyorum. Üzülerek söylüyorum; bir süzgeç (ya da asayişi sağlayacak ekip) şarttı, fakat göremedik.
Yazı:
Eren Kumcuoğlu
zaman:
10:09
0
yorum ekle
21 Mayıs 2008 Çarşamba
Yardım isterken kime konuşmalı?
Şüphe yok ki Sivasspor bu sene gerçekten büyük bir başarıya imza attı. Elde ettiği başarı ana haber bültenlerine kadar konu oldu.

Yazı:
Eren Kumcuoğlu
zaman:
16:41
2
yorum ekle
Etiketler: galatasaray, iletişim, kurumsal kimlik, sivasspor, spor pazarlaması, yardım kampanyası
20 Mayıs 2008 Salı
Çocuklar ve marka farkındalığı
19 Mayıs tatilinden istifade etmek amacıyla 3 günlüğüne İstanbul'dan uzaklaştım. Bu arada 1.5 ve 8 yaşlarındaki kuzenlerimle biraz vakit geçirebildim ve göreceli de olsa enteresan bir veri elde ettim.
Küçük kuzenim Danone ambalajına bakarak dili döndüğünce "yoğurt" diyordu.
Bunun bir tesadüf olduğunu düşündüm, ancak -yine dili döndüğünce- ayakkabısına "ayakkabı", converse'ine "converse" dediğini görünce bunun bir tesadüf değil marka farkındalığı olduğunu anladım.
8 yaşındaki büyük kuzenim buzdolabında Redbull görünce heyecanla sloganı söylüyor; "Redbull kanatlandırır!", ardından soruyor "Redbull gerçekten kanatlandırıyor mu abi?".
1.5 yaşında, geleceğin tüketicisinin aklında yoğurt olarak Danone, Converse ise ayakkabıdan çok bir imge olarak zihninde yer etmiş. 8 yaşında olan ise markaların sloganlarını biliyor ve fonksiyonlarını sorguluyor.
Ne dersiniz, marka farkındalığı 1 yaşına kadar düştü mü?
Yazı:
Eren Kumcuoğlu
zaman:
09:55
0
yorum ekle
Etiketler: farkındalık, marka imajı
14 Mayıs 2008 Çarşamba
İSPARK yalnız para toplar
Sevgili hocam Ahmet Durul dün akşam benimle bir ikilemi paylaştı, ben de sizinle paylaşmak istiyorum.
İSPARK, bildiğiniz gibi şehrimizin modern ve yasal otopark mafyası. Bu araç kabul fişi de açık açık yalnızca park eden arabalardan para toplandığının altını çiziyor.
Sloganlarının altını aşağıdaki görselde mavi renkle çizdim. İşi tuhaf hale getiren kısmı ise koyu ve büyük puntolarla, sloganlarından önce yerleştirdikleri uyarı metni. Onu da kırmızı renkle çizdim.
Güvenle park iddiasının yanında araçta bırakılan eşyalardan sorumlu olmayan bir müessese. Nerede güven?
Bizi tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz gibi bir ifade de var. Alternatif var da sizi mi tercih ettik?
Keşke alternatifi olsa da gerçekten hizmet veren, dürüst işletmelere para kazandırsak.
Yazı:
Eren Kumcuoğlu
zaman:
23:52
5
yorum ekle
Etiketler: hizmet pazarlaması
11 Mayıs 2008 Pazar
Eleştiri formülü
Bireysel olarak böyle bir yaklaşım sergilememizi dahi anlayamazken, şirketlerin ve şirket çalışanlarının benzer tutumlar sergilemeleri beni gerçekten şaşırtıyor.
Üretim yapan şirketlerin memnuniyet kriterleri çok fazla bileşen içerdiği için onlara belki daha fazla tolerans tanınabilir, ancak hizmet veren şirketler için en önemli unsur "müşteriyi mutlu etmek" değil midir?
Erkeksen dışarı gelsene lan! diyen delikanlı garsonlara sahip Mado,
Otomobiline zarar verdiği üyesini kulüpten uzaklaştıran Hillside,
Sırf şikayet maili attığı için sadık müşterisinin hesabını silen Hepsiburada.com,
ve, Genç bir insanın yurtdışı master hakkını kaybetmesinden sorumlu Aras Kargo için değil.
Bu örneklerden yola çıkarak şunu söylememiz yanlış olmaz herhalde; bu şirketlerin hizmet sağlamaları dışında ortak yönleri, müşterilerinin sorunlarını çözmek yerine onları görmezden gelmek, hatta bu durumlara çeşitli bahaneler üreterek onları uzaklaştırmak olabilir.
Hizmet verenler; şirketinizde birşeylerin ters gittiğini mi hissediyorsunuz?
Anlamlarını çoktan yitirmiş kocaman Vizyon-Misyon yazıları asmak yerine;
"Eleştiri = Gelişim fırsatları için alınan olumlu-olumsuz feedback" formülünü, boş gördüğünüz her duvara plaket yapıp çaktırın.
Çalışanlarınızın da zaman içerisinde eleştiriye karşı tutumlarının değiştireceğini göreceksiniz.
Yazı:
Eren Kumcuoğlu
zaman:
21:49
2
yorum ekle
Etiketler: eleştiri, hizmet pazarlaması, tüketici davranışı, vizyon
8 Mayıs 2008 Perşembe
Ne kadar basit...
O kadar iyi.
Geçtiğimiz günlerde rastladığım çok güzel bir çalışma;
Üzerine ekleyeceğim tek şey, Leonardo DaVinci'nin bir sözü olacak;
"Simplicity is the ultimate sophistication"
Yazı:
Eren Kumcuoğlu
zaman:
22:35
2
yorum ekle
Etiketler: ilan
4 Mayıs 2008 Pazar
Bir Lovemark vakası
TV'de bir programda İzmir tanıtılıyor. Eskiden beri işletilen bir cafe tanıtılırken, oranın müdavimlerinden olan tekerlekli sandalyedeki bir teyze, bir anısını anlatıyor;
"Bana bir gün 'buyrun gelin kahvemizi için' dediler, ben de 'gelemem, oraya çıkmak için rampa yok' diyorum. 1 hafta sonra evime haber yollanıyor, 'sizin için rampa yapıldı' diye. Bu, Alsancak'ta bir dükkan girişine engellilerin girebilmesi için yapılan ilk rampadır. O gün bu gündür burası benim kahvecim."
Saatlerce, günlerce, hatta haftalarca masa başlarında toplantılar yapılır, tüketicilerle duygusal bağ kurmanın yollarını arar, Lovemark olmak için hangi metotların denenmesi gerektiğine kafa patlatılır.
Aslında sorulması gereken şey çok basit; "İnsanların hayatını kolaylaştırmak, kaliteli hale getirmek için ne yapıyoruz?".
Alsancak'taki bu cafe gibi, ihtiyaçlara cevap verirken insanlara, sıradan beklentilerin ötesinde birşey sunabiliyorsak, dahası, onlara değer verdiğimizi hissettirebiliyorsak yolun kabasını almış olmaz mıyız?
Yazı:
Eren Kumcuoğlu
zaman:
17:02
5
yorum ekle
1 Mayıs 2008 Perşembe
Advantage Rogue - Advantage Black
Iraz sormuş, "HSBC Advantage yeni reklamını izledin mi?" diye. İzlemedim, ancak lanse ettikleri Advantage Rogue ve Advantage Black kartlarının ne "avantajlar" sunduğunu öğrenmek için google'ladığımda HSBC kart yönetiminden sorumlu grup başkanının ağzından şu cümleleri sarfettiğini gördüm;


Yazı:
Eren Kumcuoğlu
zaman:
09:22
5
yorum ekle
Etiketler: advantage, garanti, HSBC, lansman, marka yönetimi