21 Ağustos 2008 Perşembe

Bir bakkal, iki hikaye

Mahallemizin 40 senelik bir bakkalı vardı.

Supermarketlerin bu kadar yaygın olmadığı dönemde herşey güllük gülistanlıktı onlar için. Daha sonra Beşiktaş'a Tansaş açıldı; o dönemde işleri eskisi gibi iyi gitmedi. Onlar, 1.jenerasyondu.
Onların ardından 2.jenerasyon geldi, fakat 2.jenerasyon, 1.jenerasyon gibi güleryüzlü değildi. Bunun önemli birşey olmadığını düşündüklerinden, ziyaretçilerle bırakın bir bağ kurmayı (bakkal işletmenin esası), selam dahi vermediler ve müşteri kaybettiler.
Bir süre sonra hatalarını anlamış olacaklar ki, tavır değiştirdiler. Ancak, tavır değişikliği kar marjını da beraberinde getirmedi ve ardından zarara dayanamayarak işletmeyi devrettiler.

40 yıllık bakkalımızın işletmesini 2 genç devraldı. Önce güleryüzlü hizmet verdiler, mahalleyle iletişim kurdular, ardından (şansın da yardımıyla) Beşiktaş Tansaş, yerini yeşil alana bıraktı ve Serencebey'deki perakende piyasası yeniden canlandı. Bu gençler, fırsatı görüp değerlendirdiler.

Bu bahsettiğim dükkanın tam karşısında bir başka bakkal var. Senelerce süren ezeli rekabet tam bitti derken karşılarında 2 genci görünce şaşırmış ve paniklemiş olan rakip bakkal, bu gençlerin etnik kökenleri hakkında bir viral çalışma başlattı.
Rakibini kötüleyen hangi işletmenin ayakta kaldığını gördünüz? Bu tip kampanyalar çoğu zaman geri teper.
Bu viral çalışma da geri tepti ve mahalleli, tercihini kendisine her seferinde selam veren, hatrını soran ve güler yüzle karşılayan gençlerden yana kullandı.
Neticede, 40 yıllık bakkalımızın yeni işletmecileri, bu olumsuzluğu da yalnızca kendi lehlerine çevirdiler ve şu an herşey yolunda.

Şimdi bana sorarsanız, pazarda tutunmak şans işi midir yoksa yetenek mi diye, vereceğim cevap; şansın, elinize geçen fırsatları iyi kullanmak olduğu, dolayısıyla (çoğunlukla) yetenek işi olduğunu söylerim.

Hiç yorum yok: