30 Eylül 2008 Salı
26 Eylül 2008 Cuma
Jean Amerika'nın şalvarıysa, DeFacto neyin nesi?
İster bir toplantı masasında, ister bir arkadaş grubunda olun, ortaya sunulan bir öneriyi savuşturuyorsanız, beğenmediğinizin yerine yeni bir çözüm sunmanız gereklidir.
Aksi taktirde yapıcı olmaktan uzak olursunuz.
Son günlerde DeFacto'nun geleneksel mecralar üzerinden yaptığı iletişim de çok dikkatimi çekiyor.
"Jean Amerika'nın Şalvarıdır!" diyor DeFacto. Son derece sivri bir slogan (yine Hulusi Derici, yine M.A.R.K.A., ne kadar ayrıştırıcı değil mi?).
Peki, ilk duyduğumda ikna oluyorum diyelim, Jean = Amerikan şalvarı.
"DeFacto ne?" diye sorduğumda bir cevap bulamıyorum ve bu durum, büyüyü bozuyor.
Düşündüm, ancak (Kadıköy'deki mağazalarına bir kaç sefer girmiş olmama rağmen) DeFacto'yu gözümde kişileştiremedim.
Üşenmedim, çevremde iletişimci olan 10 kişiye daha sordum "DeFacto insan olsa nasıl biri olurdu?" diye, kimse kişileştiremedi.
Levi's - rahat,
Network - profesyonel,
Benetton - hoşgörülü kimse,
Abercrombie & Fitch - cool,
Tommy Hilfiger - kampüs çocuğu,
DeFacto - ?
Verilen brief dikkat çekmek ise iş çok başarılı, çünkü insanlar jean üreticilerinin vereceği tepkiyi merak ettiler. Bu iş tartışmaya dönüşse iletişimin devamı daha çok PR tarafından yürütülecek bir iş olabilirdi. Neticede amacına ulaştı ve dikkatleri yeteri kadar çekti.
Ancak, henüz iletişim faaliyetlerinin başında olan bir marka bu sivri tonda uzun vadeli iletişim yapmamalı.
Çünkü "fact" iletişimi, duygusal iletişimin tüketici üzerinde yarattığı etkiye göre çok soğuk olduğu gibi, arkada ciddi kanıtlar isteyen bir iletişim modeli.
DeFacto'nun ortaya sürmesi gereken şey bir kanıt.
Bu kanıt ta, yaratılması gereken kendine has bir imaj.
Bu iddianın temeli sağlam olmazsa sözümona rahatlığa, sözümona akdeniz modası yakıştırması yapılması şaşırtmaz.
Mevcut durumda DeFacto, "Amerikan Şalvarı"na çok keskin bir çözüm üretemiyor...
Yazı:
Eren Kumcuoğlu
zaman:
00:37
2
yorum ekle
Etiketler: defacto, iletişim, marka imajı, marka yönetimi
25 Eylül 2008 Perşembe
Avanak Kuzenler, Super Ajan K9... Ne yapmalı?
Bu filmler (ve silsilesi) için bir kategori icat ettim; Ulus utandıran.
Çünkü ilk düşündüğüm, bu filmlerin Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında başka topraklarda birileri tarafından izlenebilme olasılığı oluyor. Ve yapılan işe nasıl güldüklerini hayal ediyorum...
Düşük bütçe ve zayıf oyunculuk yeteneği göz önüne alınarak, drama ve komedi türü arasında sıkışmış durumdayız. Çok başarılı drama filmlerine imza atabilecekken, yapımcılar komedi filmlerinin daha geniş kitlelere hitap ettiğini düşünüyor, kar marjını yüksek buluyor olsalar gerek; bu ara komedi filmlerine yüklendiler.
Komik tanımı kişiye göre değişiyor elbette. Ancak bu filmler komediden çok, absürd...
Bu kadar sinema yeter, çok kısa iletişime bakalım...
Gördüğüm kadarıyla iki film de geleneksel mecralarda (TV, Gazete, Sinema, Outdoor) aktif haldeler. Ancak interaktif mecralarda izlerine rastlamak neredeyse imkansız.Avanak Kuzenler'in bir web sitesi dahi yok (sanırım tescil etmekte geç kalınmış ve uyanığın biri de siteyi kapmış).
Süper Ajan K9 en azından bir web sitesine sahip, ancak başka bir online platformda sesi soluğu çıkmıyor.
İnteraktif mecrada fazla yer almama kararı kısmen doğru olabilir.
Ancak iyi bir SEO şart!
Neden?
Filmi merak eden siteye girip bakacak, hatta filmi izleyecektir. Ancak web'de, bu iki filmi bırakın izlemeyi, afişlerini dahi görmeye tahammül edemeyen, fırsatını bulduğunda olumsuz yorum yapacak bir kitle hazır beklemekte.
Bu kitle ile etkileşime girme çalışmaları faydadan çok zarar getirir.
Dolayısıyla web, gişe kaygısıyla olumlu her türlü rüzgara ihtiyacı olan bu filmler için gerçekten tehlikeli bir mecra.
Bu durumda iyi bir SEO ile (gerekirse filmin yayın süresince Google AdWords desteğiyle) film ile alakalı ve olumsuz yorumlardan arındırılmış arama sonuçlarına ihtiyaçları var.
Platform seçimi konusunda tuzağa düşen Avanak Kuzenler olmuş, Ekşi Sözlüğe bir tema çalışması hazırlamışlar ve kendi paylarını, geçmişte tema yapmış her antipatik markanın aldığı kadar almışlar.
Zaten web sitesi ve SEO'ı olmayan zayıf bir film için sözlüğe tema yaparak son derece olumsuz yorumlara davetiye çıkarılması akıl alır değil.
Doğrusu çok eğlenceli yorumlar var.
İletişimin bu kadar körlemesine yapılması, bütçelerinin bu kadar bilinçsizce harcanması bana doğal olarak filmlerin yapımına, oyunculuğuna, kalitesine ne kadar özen ve ciddiyet gösterildiği hakkında da yeteri kadar fikir veriyor.
Elbette iletişimcileri bilmeden yargılamamak lazım, (kabul edilemez de olsa) ellerindeki ürüne inanmayan, ama başka çalışmalarda harikalar yaratmış bir ekibin işi de olabilir...
Ancak şunu kabul etmek gerekir; sinemada en son Batman: The Dark Knight'ı izleyen insanları salona sokmak için malesef harika iletişimden fazlasına (kaliteli bir ürüne) ihtiyaç var.
Yazı:
Eren Kumcuoğlu
zaman:
08:45
3
yorum ekle
Etiketler: avanak kuzenler, eleştiri, interaktif pazarlama, sinema, süper ajan k9
22 Eylül 2008 Pazartesi
Güç kelimesi; Devrim
Çünkü sert bir dönüşümü, keskin bir değişimi simgeler. Belki de bu yüzden ders kitaplarında halen inkılap kelimesi kullanılır.
Değişim, bu kavramın en "light" söylemidir...
Aynı frekansı, aynı tonu, aynı tadı yakalayamayacağınızdan dolayı yaşanan korku...
Dolayısıyla, bir devrim'in ihtiyacı olan şey aslında biraz zaman ve iyi bir iletişim'dir.
Yazı:
Eren Kumcuoğlu
zaman:
12:30
0
yorum ekle
Etiketler: devrim, güç kelimesi, iletişim
18 Eylül 2008 Perşembe
Değişime uyum
Son zamanlarda herkesin tek derdi var; Yeni Facebook tasarımı.
"Back to old Facebook" butonu kalkınca bu durum bir anda bütün dertlerimizin önüne geçti, öyle ki bir çok insanın kişisel iletisinde yeni Facebook tasarımına lanet (hatta küfür) yağdırdığını ve bu konuda sızlandıklarını görüyorum.
Değişime direnç göstermek çoğunluğun tepkisidir.
Pek az insan yeniliği (gelişmeyi) benimseyebilir.
Benimseyenlerin çok daha azı da bundan kendine bir fayda çıkarır, onlara "innovator" diyoruz!
Alın size mikro bir iş fikri; Bir sürü insan eski Facebook için kıvranıyor, bir paravan web sitesi (ya da application) tasarlayıp Facebook'u eski haline getirebilirsiniz...
1 milyon müşteriniz şimdiden hazır...
Yazı:
Eren Kumcuoğlu
zaman:
09:48
7
yorum ekle
Etiketler: farklılaşma, innovation, web 2.0
16 Eylül 2008 Salı
Kurumsal Sosyal Sorumluluk kimin harcıdır?
Öncelikle Kurumsal Sosyal Sorumluluk kampanyalarının temelde duygusal iletişim çalışmaları olduğunu sürekli olarak hatırlayalım. Şirketler için; -Alınan ürünlerin belli meblağlarının karşılandığı kampanyalar dönemsel satış destek aktivitesi, -Bedelsiz okutulan çocuklar gelecekteki iletişim çalışmalarının cast'ı ya da şirket çalışanları,-Her tıklamaya belli bir ölçekte yardım göndermek database toplamakla eşdeğerdir.
Çünkü bu tip ses getiren kampanyaların bütçeleri çoğunlukla, KOBİ'lerin fiziksel varlıklarının birkaç katı büyüklüğünde olmakta...
Çok az şirket küçük bütçelerle sosyal sorumluluk konusunda harikalar yaratabilir. (The Body Shop burada güzel bir örnektir). Ancak kabul etmek gerekir ki pek az firma bu innovasyon ve vizyon yeteneğine sahip...
Yazı:
Eren Kumcuoğlu
zaman:
08:08
3
yorum ekle
Etiketler: sosyal sorumluluk
12 Eylül 2008 Cuma
Sunum anlayışımız üzerine...
Haftanın sonuna doğru gördüğüm bu video beni hem güldürdü, hem de bir çok açıdan düşündürdü.
Sunumlarınızı önünüze açtığınız kağıtlardan mı okuyorsunuz?
Yoksa anlatmanız gereken herşeyi Powerpoint dokümanına yazarak dinleyicilerinize mi okutuyorsunuz?
Her iki durum da konuya hakim olmadığınızı göstereceği gibi, olası bir terslik (elektrik kesintisi, rüzgar vb.) sizi Kadir Topbaş'ın düştüğü duruma düşürebilir ve böyle amatörce bir davranış sergileyebilirsiniz...
Bu video haftasonu eğlencesi olsun.
Çıkaracağımız hisse de sunumlarda konulara hakim, metinlere bağlı kalmamak olsun.
Yazı:
Eren Kumcuoğlu
zaman:
17:45
2
yorum ekle
Etiketler: kişilerarası iletişim, sunum
10 Eylül 2008 Çarşamba
Sponsorluk dosyası hazırlamak için ipuçları
Sponsorluk için kapı kapı dolaşanlara tüyo olacak bir sunum hazırladım.
İçerisinde sponsorluk dosyası hazırlamak için gerekli maddeleri içeren ciddi bir enformasyon bombardımanı yok. Sponsorluk etkinlikleri, kişiler, şekilleri ve kapsamları göreceli olduğundan, bunları listelemek anlamsız olacaktır...
Dolayısıyla bu sunumda kendinizi ifade edebilmeniz için ipuçları ve insight'lar bulacaksınız.
Sunumu saklamak isteyenler Slideshare üzerinden bilgisayarlarına indirebilirler. Yararlı olacağını umuyorum...
Dipnot: Bu aslında, bütünselliğini biraz konuşmayla yakalayacak bir sahne sunumu. Eklemeleriniz ve eksik gördükleriniz varsa lütfen paylaşın, sunumu mükemmelleştirelim.
Yazı:
Eren Kumcuoğlu
zaman:
09:09
7
yorum ekle
8 Eylül 2008 Pazartesi
Outbore
Her gün işine ya da okuluna gitmek için trafik sıkıntısı çeken onbinlerce insan...
Elinde poşetleriyle alışverişini bitirip bir an evvel evine dönmek isteyenler...
Otobüsün camına kafasını yaslamış, dışarıya boş gözlerle bakanlar...
Ortak noktaları, yollarda zaman kaybetmeleri. Ve gözlerinin outdoor çalışmalara takılması.
Bu çalışmaya takılır mı peki?
Resmini çekmeme rağmen okuyamadım. Yolda durup okuyanınız var mı?
Büyük bütçelerle bu kadar sıkıcı işler yapmayı nasıl beceriyorlar anlamıyorum. Elbette bu, henüz başlangıç, hemen yargıya varmamak lazım ama...
Ben yine de bu çalışmayı "Outbore" diye nitelendirmek istiyorum.
Yazı:
Eren Kumcuoğlu
zaman:
08:30
5
yorum ekle
2 Eylül 2008 Salı
Mazeret
Hiç sevmem, ancak affınıza sığınarak...
Cuma'dan Salı gününe kadar kafamı toparlamak, tazelenmek ve yeni fikirler üretebilmek için yıllık iznimin bir bölümünü kullandım.
Tatilden önce ve tatil boyunca yaşadığım bazı aksilikler / fiziksel kazalar yetmemiş olacak, hepsinin üzerine bugün de bir motorsiklet kazası geçirdim.
Başıma gelenleri sorgulayan bir zihin, bozuk bir moral, dinlenmekten ziyade yorulmuş bir bünye, irili ufaklı ezikler / morluklar ve dağılmış bir motorsiklet kaldı geriye.
Bunları mazeret göstererek haftasonuna kadar biraz ara vereceğimi bildirmek istedim, hepsi bu.
Hepinize kazasız belasız günler dilerim...
Yazı:
Eren Kumcuoğlu
zaman:
20:03
9
yorum ekle
Etiketler: eren