31 Temmuz 2008 Perşembe

Yarın hayatınızda...


MSN Messenger olmasa...

Microsoft yarından itibaren, neredeyse global bir internet iletişim markası haline gelmiş MSN Messenger hizmetini süresiz olarak durdurma kararı alsa ve serverları kapatsa... Tüm kontaklarınızı yeni bir Internet Messenger hizmetine taşımak zorunda kalsanız ve yeni bir messenger programı kullanmak zorunda olsanız...

Her daim arka planda çalışan ve sizi arkadaşlarınıza bağlayan bu programı özler misiniz? Yoksa umrunuzda olmaz mı?

28 Temmuz 2008 Pazartesi

Hatırlanmak

Telefon çalıyor ve bir ses "merhaba" diyor, "Eren bey hatırladınız mı geçtiğimiz günlerde görüşmüştük? Ben ..."

"Hayır hatırlayamadım" deyince bozuluyor.

Bu soruyu sorarken kendisini hatırlamamı sağlayacak bir intiba bıraktığından emin gibiydi...

Bunu soran kimse bir iletişimciydi...

Siz böyle sorular soruyor musunuz?

Eğer soruyorsanız, insanlara kendinizi hatırlatacak özel birşey yapıyor olmanız lazım! Giyim-kuşam haricinde, selamlamanız, sohbeti yürütüş şekliniz, kapanış cümleniz, hatta attığınız maillerin sonuna koyduğunuz imzanız bile karakteriniz ve mizacınız hakkında ipucu verebilir.

Her insan hatırlanmak istiyor, ancak bunun için çok azı çaba harcıyor...

25 Temmuz 2008 Cuma

WOMM'un gücü!

Dün, radyoda bir spota denk geliyorum.
Spot değil, tam anlamıyla deklarasyon!

"...İnternet'te dolaşan bu maillerin... Kurumsal itibarımızı zedelemeye yönelik girişimde bulunan şahıslar yargı önünde hesap vermektedirler..."

"Danone" dedim.
Ardından da teyidi geldi; "Danone olarak, bu tip girişimlerin..."


Daha önce, Danone ürünlerinin muhteviyatının, Türk çocuklarının zihinsel gelişimini özellikle engellemeye yönelik geliştirildiği bilgisi bir e-mail ile viral etkiyle yayılmıştı. Gerekli açıklamaların yapılmasına rağmen bu leke üzerlerinde kaldı.

Danone bu algıyı kırabilmek için fabrikaya anneleri davet etmesinin yanında muhtemelen;
-Bir sürü reklam filmi prodüksiyonu yaptı,
-Call center elemanlarının sayısını artırıp ek eğitimler verdi,
-Database'inde bulunan kimselere çeşitli direct marketing kanallarıyla ulaştı,
-In-store ve outdoor bilgilendirme aktiviteleri düzenledi,
-Yüzlerce basın bülteni gönderimi gerçekleştirdi,
-Medya takibi için ciddi efor harcadı,
-Ve daha aklıma gelmeyen başka faaliyetlerde bulundu...

En sonunda da, dün duyduğum bu radyo spotu...
Danone halen bir kaç sene önce atılan bu e-mail'in lekesini temizlemeye çalışıyor!

Bilginin yayılma hızı korkunç. Yarattığı etkinin finansal ve fırsat maliyeti ortada!

Danone krizi ise başarılı bir case study olarak görmek lazım.
Yeni iletişim mecralarını halen ciddiye almayan tüm iletişimcilerin okuması, kafa yorması ve çözüm üretmeye çalışması gereken bir case study...

23 Temmuz 2008 Çarşamba

Vakıfbank ve değişim

Süre olarak kısa olan iş yaşantımda şunu çok net anladım; eğer taşımak istediğiniz misyon çalışanlarınıza ağır-zor gelirse, yerlerde sürünmeye mahkum olur.

Polis teşkilatı'nın iletişim yaptığı dönemde olan budur. Büyük olasılıkla Vakıfbank'a olacak olan da...

Mühim olan, değişimin fiziksel boyutu değil, çalışanların bunu benimsemesidir.

Vakıfbank deyince benim aklıma gelen kavramlar arasında hantal, bürokrasi ve mekanik yapı var.

Sizce Vakıfbank çalışanları bu yeni misyonu benimseyebilir mi?

21 Temmuz 2008 Pazartesi

Huggies Little Swimmers

Ürün geliştirme açısından akıllıca, farklı, çok spesifik, yalnızca yaz aylarında denize/havuza giren bebekler için bir bez üretmek...


Bir süredir TV'da reklamlarını görüyorum. Hani şu bebeğin, havuzun içinde, annesinin kollarında oyunlar oynadığı reklamı diyorum...
Reklamdan sonra aklımda kalan tek şey, benzer bir manzara gördüğümde o havuza girmek için can atıp atmayacağım oldu.

Her ne kadar bez için "sızdırmaz" deseler de, böyle bir şeyin garantisinin olmayacağı aşikar.

Annenin yanlış bağlaması, çocuğun hareketi, bezin içinde bulunduğu koşullar gibi değişkenlerle suya üre karışması çok muhtemel.

Bezle havuza giren bir bebekle kim aynı yerde yüzmek ister sevgili Kimberly Clark?

Reklamda havuz yerine yukarıdaki kare kullanılsaydı bence daha uygun olurdu...

17 Temmuz 2008 Perşembe

"Zihin körü" insanlarla iletişim

Bu insanlar her yerde karşınıza çıkabilirler.
Sosyal ortamlarda, ofisinizde, toplantılarda... Daha da kötüsü; iş görüşmesinde!

İK ya da pazarlama departmanı yöneticileriyle görüşürken, sahip olduğunuz bilgi dağarcığınızı jargonuna göre aktarmaya çalıştığınızda sizi, binlerce fersah uzaktan dinlediklerini anladığınız oldu mu?

Böyle durumlarda en güzeli görüşmeyi bir an evvel sonlandırmaktır, zira karşınızdaki kimseyle iş görüşmesinde vereceğiniz iletişim mücadelesinin aynısını çalışırken de vereceksiniz!

"Yok, ben pes etmem" diyenlerdenseniz güzel bir tecrübe yazısı; bakın Cadı iş görüşmelerinde ( 1 - 2 - 3 - 4 ) "zihin körü" insanlarla nasıl mücadele ediyor...

16 Temmuz 2008 Çarşamba

DEW reklamı başarılıdır, çünkü...

Pazar sabahı TV'de İsmail YK konser görüntüleri dönüyor.

İsmail YK. "O da kim?" diyeniniz var mı?

Hani şu "bombabomba.com" ve "bas gaza yavrum" şarkılarını söyleyen kişi.

Kendi kendime hep sorardım "Bunlar nasıl albüm yapabiliyor?" diye.

Kendi küçük dünyam için elbette geçerli bir soru, ancak dışarıda kocaman bir dünya var ve o dünyada yaşayanların birçoğu İsmail YK'yı seviyor!

Tıpkı şu çok eleştirilen DEW motor yağları reklamı gibi.

Mesleğinize "pazarlamacı" diyorsanız yazısının yorumlarında bahsettiğimiz "aynılık" ve "insanlardan uzak yaşama", bir kreatif direktör olsaydınız size, DEW için daha sofistike, sanatsal yönü ağır ve mesaj kaygılı bir reklam senaryosu yazdırabilirdi.

Ve müthiş yaratıcı fikrinize rağmen hatırlanmazdınız.

Reklamı hiç izlemedim, ancak filmin inanılmaz bir media coverage'ı oldu ve en az 20 yerde okudum.


Reklam filmini dahi görmediğim, ancak motor yağı deyince aklıma kazınmış markalardan biri olan DEW. Üstelik, reklamı sevenler de cabası!

Çok uzağa bakmaya gerek yok, Süheyl ve Behzat Uygur kardeşlerin 20 senedir program yapmayı başardığı, Acun Ilıcalı'nın programlarının izlenme rekorları kırdığı, Recep İvedik'in komik olarak nitelendirildiği bir ülkede yaşıyoruz.

Ne zaman sanata bu kadar susadık ki, müşterisine bu kadar media coverage ve bilinirlik yaratan DEW reklamlarını (ve dolayısıyla balajans'ı) eleştiriyoruz?

14 Temmuz 2008 Pazartesi

Mesleğinize "pazarlamacı" diyorsanız...

Yüce'nin geçenlerde iyi bir pazarlamacı olmanın gereklilikleri hakkında yarattığı listeye bir göz atın derim. Kendinizi test edin, kaçının yanına tik atabileceğinizi görün.

Bu ütopik listenin altına yorumumu yazdım, Yüce'de bu yorumu blogumda paylaşmamı önerdi.

"Zaman dilimi olarak içinde az bulunduğum pazarlama-iletişim camiasını düşündüm ve genç bir iletişimci olarak soruyorum;

İyi sunum yapmak... Kaç pazarlamacı-iletişimci gerçekten iyi sunum becerilerine sahip?

Okumak... Kaç pazarlamacı bilgilerini taze tutmaya çalışıyor, bildiklerini yeniden hatırlıyor?

İsmi google'landığında nitelikli sonuçlara ulaşılması... Kaç pazarlamacı "online community evangelist"lik yapıyor?

Blog yazması-okuması... Yok canım!

Ayaküstü sohbetlerin ustası olması... Kaç pazarlamacı etrafındakilerle doğru dürüst iletişim kurabiliyor?

Benim gördüğüm kadarıyla bizim pazarlamacı-iletişimcilerimiz iyi sunumu, uzun yazıları madde haline getirip toparlamakla tanımlıyor.

Okumaya "bullshit" diyor. Ajanslarda kitaplara gülünüp geçiliyor, kurumsalda ise "sen toysun kitap okumaya devam et" deniyor.

Trend takibi mi? Daha neler!

İsmi google'landığında sonuç çıkmaması çok normal. İnternet'te neymiş? Facebook'tan ve MSN'den ibaret bir oyuncak.

Blog okuması-yazması da nerden çıktı? Akşama Şamdan'da parti var adamım, vakit ayıramam böyle şeylere!

En ölümcül günah ise şu sohbeti becerememe konusu. Sorumlusu olan unsur, yukarıdaki olumsuzlukların hepsinde bulunuyor bana göre; Kibir.

Pazarlamacılarımız-iletişimcilerimiz o acaip kibirlerinden kurtulabilseler, insanlarla diyaloğa girmekten çekinmeseler, başarısızlıklarından ders alabilseler... Belki o zaman iyi bir pazarlamacı, iyi bir iletişimci olabilirler.

Geri kalanı kendiliğinden olacaktır..."

Benim mevcut durum görüşüm budur. Daha tecrübeli (ya da tecrübesiz!) olup ekleme yapmak isteyen var mı?

9 Temmuz 2008 Çarşamba

Organik... Nereye kadar?

Sık kullanılan her kavramın, her kelimenin içi boşalıyor.

Önce kaliteli, sonra lezzetli, ardından sağlıklı...

Şimdi de organik!

Market içerisinde organik olan bir sürü ürün var ve organik olması artık tüketicide bir fark yaratmıyor.

Çünkü herşey organiğe dönüyor!



O halde Organik Rakı'da bu haftanın şakası olsun...

7 Temmuz 2008 Pazartesi

Fonksiyonel gıdaların ambalaj iletişimi

Çoğunlukla yetersiz oluyor. Aşağıda bahsedeceğim ürün gibi...

İçerenköy Carrefour'da alışveriş yapıyoruz, süt ürünleri reyonunda bir sürü yumurta yanyana dizilmiş. Bir iki tanesi hemen dikkatimi çekiyor; Omega 3'lü ve Selenyum'lu yumurtalar...

Omega 3 ve faydaları çok tanıdık.
Selenyum... Selenyum... Selenyum... Düşünüyorum ama hafızamda böyle bir şey yok!

Ben merak ettim ve Selenyum'un ne olduğuna hem Wikipedia'dan hem de başka bir kaynaktan baktım.

Zaten yumurta'nın içerisinde doğal olarak bulunan bir maddeymiş Selenyum.
Yumurtaların hepsi Selenyum'luysa, bu yumurtadaki Selenyum miktarı mı fazla?
Yoksa basit bir uyanıklık mı?
Bilemedim.

Bu tip ambalajlar gördüğümde aklıma gelen, gerçekten bir katma değer varsa bunun ne olduğundan ziyade, tüketiciye ne faydası olduğunun yazılması gerektiği oluyor.

Bu örneğe tüketici zihninden bakarsak;
Önemsiz; Selenyum'lu yumurta.
Önemli; İçerdiği Selenyum ile bağışıklık sistemini güçlendirir.
Bu fayda-fonksiyon ilişkisinin (kurulmasının ve yönetilmesinin), fonksiyonel gıdalardan daha güçlü olması gereken bir alan var mıdır bilemiyorum.
Ancak, bir çözüm önerisi sunuyorsanız, sorundan da bahsetmeniz gerekir.

3 Temmuz 2008 Perşembe

Motosiklet ölüm değildir!

Bir motosiklet sürücüsü olarak trafikteki insanları (özellikle otomobil sürücülerini) bilinçlendirmek adına bir sunum hazırladım. Slideshare'den izlenebilir ve download edilebilir şekilde sunuyorum.


Çok başarılı bir sunum olmadığının farkındayım, ancak kendimi en kısa yoldan ifade edebileceğim formatın bu olduğunu düşünüyorum.

Bir istatistiğe göre 1 motosiklet sürücüsü, bu bilinci ister istemez etrafındaki 100 kişiye aşılıyor.
Ben daha fazlasına ulaşmak istedim.
Siz de etrafınızdakilerle bu bilgileri paylaşabilirseniz, belki ufak çaplı da olsa bir değişim yaşanır.
Ne de olsa değişim, bireylerden başlar...