31 Ağustos 2008 Pazar

Yarın hayatınızda...

Nescafé olmasa...

Nestlé, en sevilen, namı kendi adının önüne geçmiş, kendi kategorisini yaratmış markasını artık üretmeme kararı alsa... Soğuk kış günlerinde dışarıdayken, işyerlerinde çalışırken ya da evinizde sıcak bir "Nescafé" içme ihtiyacınıza cevap verecek benzer tada sahip bir ürün bulamasanız...
Kategorisinin tartışmasız lideri olan bu markayı özler misiniz? Yoksa umrunuzda olmaz mı?

28 Ağustos 2008 Perşembe

Deve'nin cazibesi

Bu... outdoor çalışmasını (başka türlü isimlendiremedim) bir süre önce Ümraniye'de gördüm.


Bu deve, üzerindeki branda ile yerel bir hipermarket'in lansmanı amacıyla sokakta gezdiriliyordu.

Orada bulunsanız uygulamadan tiksinebilir, zaten sıkışık olan trafik felç olduğu için öfkelenebilirdiniz...
Ve insanların, devenin cazibesine nasıl kapıldıklarını, araçlarını yavaşlatıp olayı seyrettiklerini ve hatta cep telefonlarıyla hatıra (!) fotoğrafı çektiklerini kaçırırdınız!

İletişim tonumuzu ayarlamak için uzun süren toplantılarda kafa patlatırız.
Bazen de, ilham almamız gereken şeyler burnumuzun dibinde olur.

Acaba hipermarket sahibi bu tonu tutturmak ve hedef kitlesini müthiş bir anlayışla kavramak için uzun saatler kafa mı patlattı, yoksa bu çalışmayı tamamen içgüdüsel olarak mı yaptı dersiniz?

Bence ikincisi.

25 Ağustos 2008 Pazartesi

Odaklanın; Kaybettiğiniz zamana...

Bazen Iraz'ın da dediği gibi, küçük insanları bırakıp yola devam etmek gerek...



İş yaşamında telefondaki kaba insana, müdür konumundaki zorbalara karşı kendi doğrularınız için savaştığınızı düşünüyor olabilirsiniz...
İkili ilişkilerinizde karşınızdaki insana onlarca dakika boyunca laf anlatmaya çalışabilirsiniz...
Trafikte asabınızı bozan kimseyle camın ardından avaz avaz birbirinize bağırarak kendinizi haklı çıkarma mücadelesine girebilirsiniz...

Kim kazanır? Ne kazanılır?
Hiç düşündünüz mü?

Bu tip tartışmaları sürdürürken kendinize, elinizde yapacak işlerin, görüşeceğiniz arkadaşların, gezip göreceğiniz yerlerin, ya da keyifli bir günün olduğunu hatırlatın...

Mücadele etmeyin.

23 Ağustos 2008 Cumartesi

Dünya Web 2.0 Logo Mozaiği

Bu tıklanabilir web 2.0 mozaiği çok hoşuma gitti...



Özellikle yoğun bir şekilde sansüre maruz kaldığımız bugünlerde, bu koca dünyanın karartılmaya çalışılması gerçekten çok... (gerisini siz getirin!)

21 Ağustos 2008 Perşembe

Bir bakkal, iki hikaye

Mahallemizin 40 senelik bir bakkalı vardı.

Supermarketlerin bu kadar yaygın olmadığı dönemde herşey güllük gülistanlıktı onlar için. Daha sonra Beşiktaş'a Tansaş açıldı; o dönemde işleri eskisi gibi iyi gitmedi. Onlar, 1.jenerasyondu.
Onların ardından 2.jenerasyon geldi, fakat 2.jenerasyon, 1.jenerasyon gibi güleryüzlü değildi. Bunun önemli birşey olmadığını düşündüklerinden, ziyaretçilerle bırakın bir bağ kurmayı (bakkal işletmenin esası), selam dahi vermediler ve müşteri kaybettiler.
Bir süre sonra hatalarını anlamış olacaklar ki, tavır değiştirdiler. Ancak, tavır değişikliği kar marjını da beraberinde getirmedi ve ardından zarara dayanamayarak işletmeyi devrettiler.

40 yıllık bakkalımızın işletmesini 2 genç devraldı. Önce güleryüzlü hizmet verdiler, mahalleyle iletişim kurdular, ardından (şansın da yardımıyla) Beşiktaş Tansaş, yerini yeşil alana bıraktı ve Serencebey'deki perakende piyasası yeniden canlandı. Bu gençler, fırsatı görüp değerlendirdiler.

Bu bahsettiğim dükkanın tam karşısında bir başka bakkal var. Senelerce süren ezeli rekabet tam bitti derken karşılarında 2 genci görünce şaşırmış ve paniklemiş olan rakip bakkal, bu gençlerin etnik kökenleri hakkında bir viral çalışma başlattı.
Rakibini kötüleyen hangi işletmenin ayakta kaldığını gördünüz? Bu tip kampanyalar çoğu zaman geri teper.
Bu viral çalışma da geri tepti ve mahalleli, tercihini kendisine her seferinde selam veren, hatrını soran ve güler yüzle karşılayan gençlerden yana kullandı.
Neticede, 40 yıllık bakkalımızın yeni işletmecileri, bu olumsuzluğu da yalnızca kendi lehlerine çevirdiler ve şu an herşey yolunda.

Şimdi bana sorarsanız, pazarda tutunmak şans işi midir yoksa yetenek mi diye, vereceğim cevap; şansın, elinize geçen fırsatları iyi kullanmak olduğu, dolayısıyla (çoğunlukla) yetenek işi olduğunu söylerim.

18 Ağustos 2008 Pazartesi

Starbucks nasıl kurtulur?

Geleneksel Türk işletmesi; sipariş verdiniz, doğru içecek gelmedi ya da beğenmediniz ve geri yollamak istediniz, alacağınız cevap muhtemelen "Bizde böyle kardeşim, öde parasını kalk git o zaman!" olur.

Starbucks; sipariş esnasında çok beklediniz, (olmaz ya) içecek yanlış geldi, (yine, olmaz ya) çalışanların kaba-hatalı tavırlarına maruz kaldınız ya da herhangi bir olumsuz koşul yaşadınız.
Alacağınız şey bir özür ve genellikle 1 ya da 2 adet bedava içecek kuponu olur.

3.dünya ülkesinde yaşayan siz için artık bu mekan, bir Lovemark'tır.

Peki, ya bu kuponla çözülmeyecek farklı bir sorununuz varsa ve ısrarla kupon ile kandırılmaya çalışıyorsanız?

2 hafta önce Özgür'ün yazdığı yazıya istinaden Starbucks'tan bir cevap geldi ve geçtiğimiz Cuma günü Özgür, Eray, Murat ve ben, Starbucks yetkilileri ile görüşmeye gittik.

Deneyimlerimizi okumanızı öneriyorum. Ardından, Starbucks nasıl kurtulur? üzerine de konuşabiliriz...

Kimbilir, belki bir etki yaratırız ve Starbucks'ın yokluğundan üzüntü duyacak insan sayısı artar...

14 Ağustos 2008 Perşembe

Tüketici olduğumuzu unutmak

Evin bir işini halletmek için bir dükkana giriyorum, ürünlere bakıyor, kararımı veriyor ve satışı yapan arkadaşla eve gelinip ölçü alınacak tarih hakkında karara varmaya çalışıyorum.

"Yarın saat 9 olabilir" diyor, "çünkü yarın Fatih Belediyesi'ne çok yüklü miktarda bir siparişimizi teslim edeceğiz..."

"Vay canına! Demek Fatih Belediyesi'yle çalışıyorsunuz... Çok etkilendim!" demem gerekiyordu sanırım.

Pazarlama iletişimcileri de benzer endorsement'ları kullanırlar, kimi zaman etkilemek, kimi zaman inandırıcı olmak için...
"X kurumunun tercih ettiği marka", ya da "X'lerin tercihi" gibi.


İşletmelerden içeri çalışmak için girdiğimizde tüketici olduğumuzu unutuyoruz ve başka şeylere odaklanıyoruz. Tüketici olarak düşündüğümüzde, kaçımız buna gerçekten önem vererek bir ürün/hizmet tercih ediyoruz?
Şampiyonun mayosunu, diş hekimlerinin kullandığı diş macununu, Fatih Belediyesi'nin stor perdecisi... Size bir şey ifade ediyor mu?

12 Ağustos 2008 Salı

Kurumsal insanlar ve tasarım

Sabah sabah izlediğim bu video hem güldürdü, hem de üzdü beni.
Belki benzer şeyleri zaman zaman yaşadığım içindir...

Dur levhasını büyük bir kurum tasarlasaydı nasıl olurdu? Cevabı aşağıdaki videoda.



http://view.break.com/542649 - Watch more free videos

Yorumsuz paylaşıyorum.

8 Ağustos 2008 Cuma

Vodafone'dan Recep İvedik'li Turkcell'e outdoor golü!



2 ihtimal var;

1-Bu billboard'lar planlı ve bilinçli bir şekilde Vodafone tarafından rezerve edildi, süre dolar dolmaz da uygulama yapıldı.

2-Tamamen şans eseri uygulandı, ya da bir ajans tarafından viral uygulandı ve şu an halen yayılmakta.

Hızlı bir şekilde medya satın almak, billboard rezervasyonunda öne geçmek ve böyle ince düşünerek karşı tarafın onayını "ti"ye almak elbette Vodafone ve üçüncü partileri için bir sorun değildir, ama ben bu görselin ikinci ihtimal doğrultusunda ortaya çıktığına inanıyorum.

Sonuçta, ne olursa olsun, viral taktikler gittikçe eğlenceli bir hale gelmeye başladı.

7 Ağustos 2008 Perşembe

Güç kelimesi; Bedava

Biliyorum, böyle bir zamanınız yok, ama bir dakikanızı ayırıp arka arkaya bu sözcüğü telaffuz edin ve sizde ne çağrıştırdığını düşünün...

Bedava... Bedava... Bedava.
Genelde şöyle yazılır; Bedava!
Hatta; BEDAVA !

Az önce gözüme çarpan bir banner oldu. Diyor ki; "Hediye melodi için dövüş"

Şu "hediye melodi" olayını kavramaya çalışıyorum.
"Biz de kontör istiyoruz!" gibi korkunç prodüksiyonların medya satın almasına inanılmaz paralar döktüklerine göre bu konuda inanılmaz bir tüketici ilgisi ve rant olduğu aşikar.

Ben bana söyleneni yapıp dövüştüm ve bakın karşımdakini ne hale soktum.

Bedava melodi için değer miydi? Bence hayır.
Ancak (oyun bile olsa) aslında, insanlar bedava bir şey için dövüşmeye hazır!

4 Ağustos 2008 Pazartesi

Güç kelimesi; Berbat

Bazı kelimeleri ben, güç kelimeleri olarak adlandırıyorum. Berbat'ta bunlardan bir tanesi.

Üçüncü partilerinizden biri ya da başka bir kurum, size bir proje sunuyor...
Sunulan projeyi beğenmeme hakkınız her daim olduğu gibi, bunu dilediğiniz gibi ifade etme özgürlüğüne de sahipsiniz.

"Olmamış" olabilir... "Beklediğim gibi değil" olabilir... "Başarısız" olabilir... "Kötü" olabilir... Hatta "I-ıh" bile olabilir...

Peki "berbat" gibi bir kelime için ne diyorsunuz?

Berbat = Çöp
İçinde berbat kelimesinin geçtiği cümlelerin anlamı nedir? Kısaca çöp.

Üzerinde emek harcanmış bir fikre/çalışmaya çöp demek için nasıl bir nedene ihtiyaç duyarsınız?
Sadece meraktan soruyorum!