30 Aralık 2008 Salı

2008 benim için...

Keyifli bir yıldı. Umarım sizin için de öyle olmuştur.

Bu sene, hayatımda değiştirmek istediğim bir çok şeyi değiştirme fırsatı yakaladığım, olumsuzluklardan ders aldığım, yeni uğraşlar edindiğim ve yeni heyecanlar yaşadığım bir sene oldu.
Yine bu sene içerisinde, tanışmaya bir türlü fırsat bulamadığım, merak ettiğim bir çok yeni yüzle tanışma fırsatı da yakaladım.
Hakkında yazılacak, anlatılacak ve övgüler söylenecek çok kişi var. Zaten düşüncelerimi yüzlerine karşı dile getirdiğimden, tek tek teşekkür etmek yerine hepsine toplu teşekkür ediyorum...

Bir teşekkür de beni okuyan ve yorum bırakan herkese etmek istiyorum.
Dare to be Different? sizin yorumlarınızla birlikte benim öğrenmemde bir özümseme süreci yaratıyor. Aslında yorumlarınızla, bildiğimi sandığım şeyleri sizin katkılarınızla pekiştiriyor ve yeniden öğreniyorum.
Kişisel gelişimimin bir unsuru da siz oldunuz ve bunu söylemekten çok memnunum.
Size de ayrıca teşekkür ederim...

Önceden de bahsettiğim gibi, çok yakında Dare to be Different? takipçilerini bir sürpriz bekliyor. Bir süredir daha seyrek yazı yazmamın sebebini bu şekilde açıklıyorum ve beklediğinize değeceğine inanıyorum.

2009 hepimiz için neşeli, keyifli, çok öğreneceğimiz bir sene olsun!

19 Aralık 2008 Cuma

Kısa bir haber...

Sizin de farkettiğiniz gibi, bir süredir yeni yazı yazma frekansım biraz düştü.
Bu dönemde çok yaratıyorum ve çok öğreniyorum. Bütün bunların olgunlaşabilmesi için de bir özümseme sürecine ihtiyacım oluyor.
Yavaşlamam yoğunlukla başa çıkamamaktan değil, daha organize olmaya çalışmamdan kaynaklanıyor.

Aklımda çok heyecan verici profesyonel ve kişisel projeler var.
Bunları hayata geçirebilmem için bazen önceliklerimin sırasını değiştirmek durumunda kalıyorum.
Dare to be Different? önem sırasında hiç bir zaman arka sıralarda yer almadı. Şu ara biraz "ötelenmesi"nin bir sebebi var ve yakın zamanda bunu paylaşacağım.

Şimdilik "yakında takip eden herkesin çok keyif alacağı, beklediğinize değecek bir proje ortaya çıkacak..." diyebiliyorum.

11 Aralık 2008 Perşembe

Sponsorluk dosyası nasıl hazırlanır?

3 ay önce hazırladığım Sponsorluk dosyası hazırlamak için ipuçları adlı sunuma istinaden bir sürü mail alıyorum.

Benden, kendileri için sponsorluk dosyalarını hazırlamamı ya da revize etmemi isteyen kişiler oluyor.


Sponsor arıyorum...
View SlideShare presentation or Upload your own. (tags: pazarlama iletişim)

Söz konusu sunumu yol haritası olsun diye hazırladım. Maalesef böyle bir vaktim genellikle olmuyor.

Hem sıkça sorduğunuz soruları bir seferde cevaplamak, hem de birkaç hatırlatma yapmak gerektiğini düşündüm;

1-Ben full-time bir danışman değilim. Hazırladığınız şeylerde bana danışabilirsiniz, ama bu işi profesyonel olarak yapmadığımı bilmenizi isterim.

2-Danışmak ile “iş yaptırmak” arasındaki farkı iyi kavramak lazım. Bir dosya hazırladıysanız zaten cevap veriyorum. Ancak hiçbir şey yapmadan yalnızca cep telefonlarını verip “beni bir arayın da konuşalım” gibi lakayt yaklaşımlar gösteren kimseye mail ile dahi cevap vermiyorum.

3-Bu tip dosyaların içeriklerinin etkinlik kapsamı dolayısıyla değişken olacağını söylememe rağmen “confidentiality”lerinden ödün vermeyen insanlar olabiliyor. Bilgi vermediğiniz taktirde size yardımcı olamayacağımı anlamalısınız.

4-“Hangi markaları sponsor olarak seçmeliyim?” diye soranlara bu soruyu en iyi kendilerinin cevaplayabileceğini söylüyorum. Biraz üzerine düşünmek gerekli…

5-“Dosya hazırlamak için ne yapmam gerekir?” diye soranlara yazıyı okuyup okumadığını soruyorum.

6-Okumadıysa “önce sunumu oku” önerisinde bulunuyorum.

7-Okuduysa “pes!” diyorum.

Umarım yardımcı olabilmişimdir…

4 Aralık 2008 Perşembe

Ajanslar ve "Müşteriler" / Güç savaşları

Konuyu daha fazla dallandırmadan kapatalım...

Gerek şirket içinde gerekse de ajans ve şirket arasında güç savaşları yaşanabilir.


  • Şirketin çalıştığı birden fazla ajans olması durumunda içerideki ekip mensupları, iş yoğunluğu ve kişisel ilişkiler sebebiyle bazı ajansları kayırırken bazılarını zorlayabilir.
  • Şirket çalışanları, ajans toplantılarında sunulan bir fikir üzerinde aynı düzlemde yer alan düşüncelere sahip olmayabilirler ve bir anda bunun üzerine ateşli tartışmalar yaşanabilir.
  • Ajanslar fikir sunduğunda şirket çalışanları beğenmezse, "...ama..." ile başlayan ve devam eden cümleler duyulabilir. Beğenilmeyen fikri halen satmaya çalışabilirler.
  • Ajansların "hizmet veren" olduklarını unutup, şirketleri ve hatta şirket çalışanlarını eleştirdiklerini ve durumu kişisel hale getirdiklerine şahit olunabilir.
  • Birden fazla ajansla çalışılıyorsa bu ajanslar arasındaki otorite mücadelesi söz konusu olabilir.
Şunu kavramak lazım; ister kurumsal bir şirkette, ister ajans tarafında çalışın, yaptığınız iş birdir ve aynı amaca hizmet eder; markanın menfaati.

Pazarlama iletişimcileri olayları bu kadar kişisel almazlarsa yukarıda saydığım çözümleri kendiliğinden bulacaklar...

Şirket çalışanları ajanstan bahsederken "ajans" diye değil, ismiyle birlikte telaffuz ettiğinde belki bir nebze anlaşılabilir, ancak ajansın markasını "müşteri" olarak betimlemesi bana tüccar aklı gibi geliyor.

Ortada esnaflıktaki gibi basit bir alışverişten ziyade, bir ortaklık, uzun soluklu bir iş söz konusu. Partner olabilir, ortak olabilir, X olabilir, ama "müşteri" diyerek kişiliksizleştirmek?
Olmamalı.

Yazılarda geçen "müşteri" kavramını tırnak içine alıp gözünüze sokmamın sebebi tam da bu kelimenin getirdiği alt anlama dikkat çekmekti.

Doğru bulmadığım bu yaklaşımı ironik bir biçimde ele almaya çalıştım. Kendimi doğru ifade edebildiysem ne mutlu...


Böylece Ajanslar ve "Müşteriler" yazılarını noktalıyorum.
Pazarlama iletişimi sektöründeki bu sıkıntılara değinen bir içeriğe bugüne kadar hiç bir yerde rastlamadığımdan böyle bir dizi hazırladım. Yalnızca ajans tarafından bakan değil, şirket perspektifinden de bir görüş yansıtmaya, şirket içi dinamikleri yalnızca kreatif işlerin kalitesine odaklanan herkese bir kez daha hatırlatmaya ve yaratıcılığın değil, işlevselliğin daha önemli olduğunu, yaratıcılık ile işlevsellik birleşince kaliteli işlerin ortaya çıkabileceğini vurgulamaya çalıştım.

Umuyorum yazı dizim vaadini yerine getirebilmiş ve keyifle okunmuştur.

1 Aralık 2008 Pazartesi

"Müşteriler" / İletişimden anlamamak

Bu yazının başlığında ironik bir espri yapmak istedim, sonra konsepti bozmak istemediğimden aklımdaki başlıkla devam ettim. Serbest bir yazı olsaydı bu yazının adı "İletişim dünyasının kitabını yazmak" olurdu herhalde.

İletişim kelimesinin kapsadığı spektrum ne kadar geniş olsa da, bir çok pazarlama profesyoneli bu konuyu herkesin yapabileceği eğlenceli bir iş olarak görür.
Fena halde de yanılırlar.

Nasıl yanılıyorlar?

Pazarlama profesyonellerinin bir çoğunda bulunan bu (tabir-i caizse) şuursuzluğun sebebini ise kafalarını kaldırıp tasarım, web ve halkla ilişkiler'de neler olduğunu araştırmamaları ya da hiç ajans havası solumamaları olarak görüyorum.

Ajansa yalnızca prodüksiyon sunumlarında giden, ajans çalışanlarını yalnızca focus group'larda ya da davetlerde gören pazarlamacılar, zamanı gelip sıkışınca, bir stant tasarımının 2 günde tamamlanacağını, bir fotoğraf çekiminin 200 lira tutacağını, bir ambalaj revizyonunun yarım günde tamamlanacağını sanırlar.

Bunu bilmedikleri gibi, haftasonu yapılacak aktiviteler için bastırmayı planladıkları broşürlerin ve kitapçıkların matbaa tarafından zamanında teslim edileceğini düşünür ve B planı yapmadan çıktıkları sahadan hüsranla dönerler.

Bir web sitesi teklifi geçtiğinizde "Neden bu kadar pahalı? Yeğenim de web sitesi yapıyor, hem de 200 dolara!" cevabını verecek kadar da profesyonel olanlarına rastlayabilirsiniz.

Şirketlerinin web sitelerini üniversite öğrencisi yeğenlerinin eline teslim edecek düşünceler içerisinde olmaları, pazarlama insanlarının işlerini ne kadar ciddiye aldıklarının başka bir göstergesidir aynı zamanda.

İmaja yönelik bir reklam çalışması ya da ilişkileri korumak adına bir basın bülteni gönderiminde bulunduktan sonra size kendi değerlendirme kriterlerince yapılmış değerlendirme raporları sunarlar ve "Reklamımız - basın bültenimiz satışlarımızda herhangi bir harekete sebep olmadı" gibisinden özet notlar düşerler.

Önce açıklamak istersiniz, bu yaptığınızın imaj için olduğunu, satışa yönelik herhangi bir ikna edici öğe içermediğini, bunu marka değerini korumak veya yükseltmek için yaptığınızın altını çizmek istersiniz. Sonra da lanet eder, onları cahillikleriyle baş başa bırakmaya karar verirsiniz.

Kişisel bir karar olarak bakınca bunun, sinirleri daha fazla yıpratmamak adına en sağlıklısı olduğunu düşünsem de, uzun vadede kimseye bir çözüm sağlamayan, aksine durumu ve ilişkileri kötüleştiren bir metot olduğunu itiraf etmeliyim.

Peki, ne yapılabilir?
Burada görev başta, iletişimden anlayan ya da kurum içerisindeki ana görevi pazarlama iletişimi olan kişilerin ve ajans çalışanlarına düşüyor.

  • Partnerlerini sürekli olarak bilgi ile beslemeleri gerekli.
  • Yarım günde tasarım isteyen pazarlama insanlarına bunun neden olmayacağını güzel bir dille anlatmalı.
  • Fikir işinin neden uzun sürdüğünü, uzun sürmezse neler olabileceğini belirtmeli.
  • İmaj için yapılan işlerle satış için yapılan işlerin farkları, gerekirse vakalarla gösterilmeli.
  • Web sitesinin ya da tasarım işlerinin neden pahalı olduğunu, neden maliyet odaklı düşünmemesi gerektiğini, ucuz alternatifleri denediğinde kaybedeceği değerleri bir bir kafasına sokmaları lazım.

Pazarlama profesyonellerinin de akıllarını başlarına alıp, herkesin her işi yapamayacağını kavramaları lazım.

Etrafınızda tasarımdan anladıklarını iddia eden pazarlama profesyoneli varsa ömrünü heba etmesin, söyleyin freelance çalışsın. Ben öyle söylüyorum...