31 Mart 2008 Pazartesi
30 Mart 2008 Pazar
Şehir efsaneleri yaratmanın formülü
Forward mail almadığım için gözümden kaçırdığım bu mail yakınlarımdan duyduğum kadarıyla epeyce ortalarda dolaşmış. Peki, bu ve benzer ("organ mafyası kurbanı olup buz dolu küvetin içinde uyanma", "aids'liler kulübüne hoşgeldin" gibi) hikayelerin bu kadar tutmasının sebebi nedir?
Chip & Dan Heath'in "Made to Stick" kitabında paylaşmak istediğim bir formülasyon var.
1-Basitlik : TC Kimlik Numaraları. Hepimiz için geçerli olduğu gibi, üzerine düşünmesi de çok kolay. "Çift haneli değilse yandın!"dan ibaret.
2-Beklenmediklik : Fişlenme söylentisi. Böyle "garip" bir fikir hangimizin aklına gelir?
3-Somutluk : Kimliğimiz genellikle hemen ulaşabileceğimiz bir yerdedir, alır bakarız, "fişlenmediğimizi" kendi gözlerimizle görürüz.
4-Güvenilirlik : Bu vaka için (aslında birçoğu için) pek geçerli bir kriter değil. İnsanlar ağızdan ağıza yayılan şeylerin kaynağını sorgulamadan itibar edebiliyorlar. İçinde bulunduğumuz huzursuzluk ve bölünme ortamı bu iddiayı insanlar için rahatlıkla inanılır kıldı.
5-Duygular : Böyle bir olayın gerçekliğine duyulan bir merak, hatta kimisinde endişe bile var.
6-Hikayeler : Olayın kendisi zaten başlı başına bir hikaye. Ancak metni uyduran kişi "Etnik kökeni ... olan bir arkadaşımınki tek haneli ve bütün telefonları şu anda dinleniyor..." gibi bir cümle eklemiş olsaydı bir hikayemiz olurdu.
Basit, öz, hikayesi var, insanlar tarafından üzerinde konuşulabilir, senaryo üretilebilir...
İletişim yönünden baktığımızda şehir efsaneleri, en iyi WOMM örnekleridir.
Aklında WOMM aktivitesi olanlar bu tip şehir efsanelerini iyi incelemeli diye düşünüyorum.
Yazı:
Eren Kumcuoğlu
zaman:
16:07
1 yorum ekle
Etiketler: şehir efsaneleri, womm
26 Mart 2008 Çarşamba
Esneklik ile işbilmezlik arasındaki çizgi
Karşı takımı küçük düşürücü bir galibiyetin ardından "memorial t-shirt" çıkarma furyası bir Beşiktaş - Fenerbahçe maçından sonra ortaya çıktı. Ardından mizahi bir sloganla ve çeşitli görsellerle tüm takımlar kendileri için bir şeyler uydurur oldular.
Bu yaratıcı konseptlerin kaynağını hep merak eder, her seferinde de fanatiklerin yazıp çizdikleri çalışmalar olduğunu düşünürdüm. Dün bu düşünceme kanaat getirmeme sebep olacak bu haberi okudum.
Galatasaray'lı taraftarlar, Fenerbahçe Türkiye Kupası'ndan elendiğinde tribünde klasikleşmiş kareografi şovlarından birini yaptılar, ardından GS Store bu kareografi şova istinaden bir tasarım yaptı ve piyasaya sürdü. Ben çizgiyi aşmadan sataşan bu tip sloganlı t-shirt'lerin çok eğlenceli olduğunu düşünüyorum ve bir tasarımcıya ya da fanatiğe yaptırılmasında bir sakınca görmüyorum. Bunun adı esneklik ve etkileşimli bir yaklaşım olur.
Ancak GS Store'un "Telif hakları"ndan bi'haber olması ve itibarını bu şekilde zedeleyerek kendini gülünç duruma düşürmesine olsa olsa "işbilmezlik" diyebilirim.
Telif haklarının problem olacağını düşünemediler mi? Ya da daha vahimi, Warner Bros. karakterlerinden birini alıp biraz değiştirerek t-shirt olarak piyasaya sürünce telif haklarından kurtulacaklarını mı düşündüler?
Bunlar belki de cevapsız kalacak sorular, ancak GS Store'un aktivitelerinin ciddi bir revizyondan geçirilmesi gerektiği çok net şekilde ortada.
Yazı:
Eren Kumcuoğlu
zaman:
11:12
7
yorum ekle
Etiketler: galatasaray, itibar yönetimi, telif hakları, warner bros
21 Mart 2008 Cuma
Tam hizmet ajansları
Bir telefon geliyor, arkadaşım konuşuyor.
"Biz X ajans, sizinle çalışmak istiyoruz".
"Biraz daha tanıtır mısınız kendinizi?"
"Biz tam hizmet ajansıyız, herşeyi yaparız"
"Nasıl herşeyi?"
"Herşeyi derken, fotoğraf ta çekeriz, ambalaj da tasarlarız, PR'da yaparız, interaktif te..."
"Peki, sunumunuzu e-mail olarak gönderin, değerlendirmeye alacağız."
Bu konuşmayı şöyle yorumluyorum; Biz, iş hacmimizi artırmak amacıyla herşeyi yapmaya çalışan, vasat yeteneklere ve iletişimin herhangi spesifik alanlarından birinde uzmanlığı olmayan bir ajansız.
Siz müşteri olsanız, böyle bir taahhütte bulunan ajansı gerçekten değerlendirmeye alır mısınız?
Yazı:
Eren Kumcuoğlu
zaman:
11:53
4
yorum ekle
17 Mart 2008 Pazartesi
Kategorinizi nasıl baltalarsınız?
Dimes'in yaptığı gibi.
Dimes nasıl yapıyor? İnsanların zihinlerinde "meyve suyu" olarak konumlandıktan sonra başka bir kategoriye kayarak, yani ürün gamına süt ekleyerek.
Lansman için milyonlarca lirayı ceplerinden çıkarıp, Mehmet Okur ile vasat reklam filmleri çekip, prime time reklam kuşaklarında yine milyonlarca liralık medya satın alması yaparak neyi hedefliyorlar?

Dimes yalnızca meyve suyu olarak kalsa, hazır güç kazanmışken daldan dala konup markayı baltalamasalar keşke...
Yazı:
Eren Kumcuoğlu
zaman:
16:32
15
yorum ekle
Etiketler: dimes, konumlandırma, marka değeri, marka yönetimi
12 Mart 2008 Çarşamba
Vatikan ve yeni 7 günah


Yazı:
Eren Kumcuoğlu
zaman:
09:05
3
yorum ekle
Etiketler: sosyal sorumluluk
6 Mart 2008 Perşembe
Axe Türkiye'de ne yapıyor?
Galiba hiç bir şey. TV'de seneler önce (çocukluğumda) yayınlanan Axe reklamının geçenlerde yine gördüm. Bu filmin tek farkı casting'di, senaryo, sanat yönetmenliği ve diğer unsurlar çocukluğumdaki filmle aynıydı.
Axe benim en başarılı bulduğum, hatta uygulamalarını hayranlıkla izlediğim markalardan biridir. Elbette yurtdışı için konuşuyorum. Çünkü tabularla adeta dalga geçen tavrı ve aşırı özgüveni olan bir marka olarak, küstah duruşu her zaman gerek pazarlamacı rolümle gerek tüketici rolümle cezbetmiştir.
Bizdekilerin yanında, yurtdışı örneklere bakalım.
Axe Meksika için Pulse Tester adında bir advergame hazırlamış, nabız atışları hızlanırken ritmi yakalamaya, bu arada karşınızda dans eden ve gittikçe erotik hale gelen şov arasında kalıyorsunuz. Eğlenceli ve cüretkar...
Arjantin'de yapılmış başka bir kampanya. Axe 3, farklı fiziksel ve kişilik özelliklerine sahip kadınların birbirleriyle eşleştirilmesi üzerine yapılmış çok başarılı bir kampanya. Görselleri, kampanya mekaniği ve sonuçları burada.
Axe duş jeli için yapılmış bir gerilla uygulaması.
Bir başka başarılı kampanya ve kampanya dahilindeki advergame daha. Kahramanımızla bizi kovalayan kızlardan kaçıyoruz, biz kaçtıkça kızlar koşu tempolarını yükseltiyorlar, bu esnada yine sürpriz videolar var.
Japonca bilmiyorum, ama başka bir siteden girip Japonya'da ne yapmaya çalıştıklarını anlamaya çalıştım. Axe Effect etkileşimli bir web uygulaması, katılımcılar halka açık yerlerde "Axe etkisi"nin görüldüğü anları fotoğraflamaya, hatta videosunu çekmeye çalışıyorlar. İnsanları izinlerini almadan görüntülemek sıkıntı yaratacak bir durum olsa da, bu kampanyanın kuralları kimseyi afişe etmemek üzere olması muhtemel. Çok kışkırtıcı ve ses getirici bir uygulama olduğu ortada.
Diğer örnekler burada ve burada.
Markanın "uslu" durmasıyla ne demek istediğimi anlatabildiğimi umuyorum.
Yazı:
Eren Kumcuoğlu
zaman:
09:16
5
yorum ekle
Etiketler: axe, imaj yönetimi, marka imajı, marka yönetimi
2 Mart 2008 Pazar
Spor markaları; Lovemarks
Beşiktaş - Galatasaray maçının hemen ardından İnönü Stadı'nın yanındaki Kartal Yuvası'nda çektiğim bir fotoğraf. Cep telefonuyla alelacele çektiğim için kalabalığı vurgulayamadım.
Fotoğrafı çekmeden önce diğer insanlar gibi kendim için bir şeyler aldım.
Sonra yaptığım hareketin ne kadar tepkisel olduğunu düşündüm.
Bu fotoğrafı çekerken ve bu düşünceler aklımdan geçerken bile satın alma kararım değişmedi.
Spor markalarının ne kadar güçlü markalar, "Lovemark"lar olduklarını bir kez daha anladım. Paylaşmak istedim.
Yazı:
Eren Kumcuoğlu
zaman:
22:21
1 yorum ekle
Etiketler: fotoğraf, lovemarks, spor pazarlaması, sports marketing