14 Temmuz 2008 Pazartesi

Mesleğinize "pazarlamacı" diyorsanız...

Yüce'nin geçenlerde iyi bir pazarlamacı olmanın gereklilikleri hakkında yarattığı listeye bir göz atın derim. Kendinizi test edin, kaçının yanına tik atabileceğinizi görün.

Bu ütopik listenin altına yorumumu yazdım, Yüce'de bu yorumu blogumda paylaşmamı önerdi.

"Zaman dilimi olarak içinde az bulunduğum pazarlama-iletişim camiasını düşündüm ve genç bir iletişimci olarak soruyorum;

İyi sunum yapmak... Kaç pazarlamacı-iletişimci gerçekten iyi sunum becerilerine sahip?

Okumak... Kaç pazarlamacı bilgilerini taze tutmaya çalışıyor, bildiklerini yeniden hatırlıyor?

İsmi google'landığında nitelikli sonuçlara ulaşılması... Kaç pazarlamacı "online community evangelist"lik yapıyor?

Blog yazması-okuması... Yok canım!

Ayaküstü sohbetlerin ustası olması... Kaç pazarlamacı etrafındakilerle doğru dürüst iletişim kurabiliyor?

Benim gördüğüm kadarıyla bizim pazarlamacı-iletişimcilerimiz iyi sunumu, uzun yazıları madde haline getirip toparlamakla tanımlıyor.

Okumaya "bullshit" diyor. Ajanslarda kitaplara gülünüp geçiliyor, kurumsalda ise "sen toysun kitap okumaya devam et" deniyor.

Trend takibi mi? Daha neler!

İsmi google'landığında sonuç çıkmaması çok normal. İnternet'te neymiş? Facebook'tan ve MSN'den ibaret bir oyuncak.

Blog okuması-yazması da nerden çıktı? Akşama Şamdan'da parti var adamım, vakit ayıramam böyle şeylere!

En ölümcül günah ise şu sohbeti becerememe konusu. Sorumlusu olan unsur, yukarıdaki olumsuzlukların hepsinde bulunuyor bana göre; Kibir.

Pazarlamacılarımız-iletişimcilerimiz o acaip kibirlerinden kurtulabilseler, insanlarla diyaloğa girmekten çekinmeseler, başarısızlıklarından ders alabilseler... Belki o zaman iyi bir pazarlamacı, iyi bir iletişimci olabilirler.

Geri kalanı kendiliğinden olacaktır..."

Benim mevcut durum görüşüm budur. Daha tecrübeli (ya da tecrübesiz!) olup ekleme yapmak isteyen var mı?

9 yorum:

Adsız dedi ki...

Güzel yorumlar Eren.
Gerçekten günümüzde kaç pazarlamacı bu kurallara özen gösteriyor çok ayrı, daha bazı şeylerin öneminin anlaşılması için baya vakit geçmesi gerekicek sanırım:)

Adsız dedi ki...

Eren yorumlarına kesinlikle katılıyorum ve ek olarak da aşağıdaki maddeyi de ekliyorum :

http://fikrimkaraborsada.wordpress.com/2008/06/30/farkliliklari-kesfetmek/

ps : Kesinlikle blog reklamı amacım yoktur :) Pazarlamacının farklılıkları anlayabilmesi üzerine düşüncelerim sadece...

Duysam İnanmam! dedi ki...

Çok doğru bir yazı.Yazıdaki tespitlere katılmamak elde değil.Belki birşey daha eklenebilir Şirketlerdeki Pazarlamacılar,pazarlama departmanında calısanların fabrikasyon çıktısı gibi olması pazarlama gibi bir alanda biraz özgünlük ve farkılılığın iyi geleceğini düşünen ben için biraz iğreti bir durum.Aynı zevkler,gidilen yerlerin bile aynı olması,belli bir sosyal çevreye hapsolmak ve sadece oranın gözlüğünden ülkeyi ve dünyayı okumaya çalışmak benim ekleyeceğimde budur.Daha tecrübesiz gözünden :)

Eren Kumcuoğlu dedi ki...

Onur;
Yazını paylaştığın için teşekkürler. Senin yazında da çok doğru saptamalar var.
Pazarlamacıların bir çoğu çok "upscale" konuşmalar yapıyorlar. Yaptıkları işler yine "upscale" ve kendilerinin anlayacağı tonda oluyor. Yapacakları antipatik ya da avam bir iletişim çalışmasının "klaslarını" sarsmasından korkuyorlar...

Halbuki önemli olanın markanın kazanması (ve pazarlanan çok özel bir ürün değilse kitleselleşmek) olduğunu kavrayamıyorlar.

Ancak ben "malesef" demiyorum, zira bu kadar kör insanın arasındaki gözü açıkların bunu bir fırsat olarak görmesi gerek. Yeter ki bu düşünce yapısı zamanla körelmesin...

Duysam İnanmam;
Bu hataya düşmemek için sokakta olmak, sahada olmak, insanların arasında olmak lazım.

Bununla ilgili birşeyler yazacağım sanırım =)

Adsız dedi ki...

Sevgili Eren,

Yorumlarına katılıyorum. Çok doğru tesbitler de bulunduğunu düşünüyorum.

Adsız dedi ki...

Merak ettim: Bu saydiklarin Turkiye'de 'pazarlama' sektorunde calisanlar icin mi gecerli? Yoksa uluslararasi pazarlamacilar icin de mi?

Eren Kumcuoğlu dedi ki...

pure absinthe;
Türkiye'de pazarlama ve iletişim sektörünün çalışanları için yaptığım bir genelleme bu.
Henüz uluslararası pazarlarda çalışma ve oraların havasını soluma imkanı bulamadığımdan böyle bir tesbitte bulunmam mümkün değil.

Adsız dedi ki...

Sanırım daha çok hangi firma olduğuna, aslında bundan çok firmanın vizyonu ve kültürüyle ilgili saydıkların. Pek çok büyük, tanınmış, herkesin can attığı firma bilirim ki vasat bir düzeni vardır. Pek çok ufak tefek dışardan baktığında 'ıyy burası mı?!' denilen firma vardır ki gece yarısı bile çalışılmasını isterler. Bütün olay insanın kendisinde bitiyor aslında. Ne kadar endini geliştirip ve olmak istediğin gibi olmaya gayret edersen, ona göre de firma senin için biçilmiş kaftan olarak karşında durur (sanırım aynı şeyi dedik burda zaten ??)

Eren Kumcuoğlu dedi ki...

Pureabsinthe;
Zaten şirketlerin kurum kültürlerini bireyler belirler.

Vizyon, misyon ve değerlerinizi kağıt üzerine ya da kocaman panolara ne kadar yazarsanız yazın, istediğiniz kadar köşeye asın, dünya kadar mail atın, sürekli şirket yemeği düzenleyin, bir o kadar da konferans verin, yine de bireyler değişmek istemedikten sonra hiç bir etki yaratamazsınız.

Dolayısıyla bu saydığım değişimler birey bazında gerçekleşmesi ve çevredekilerin de bu kültürü benimsemese dahi ayak uydurmaya çalışması her firmaya başarıyı getirir.

Bu zihin yapısına sahip insanların seçilebilmesi için çok ciddi ve yenilikçi İK prosedürleri gerekmekte olduğunun da farkında olmak lazım elbette...