26 Mart 2008 Çarşamba

Esneklik ile işbilmezlik arasındaki çizgi

Karşı takımı küçük düşürücü bir galibiyetin ardından "memorial t-shirt" çıkarma furyası bir Beşiktaş - Fenerbahçe maçından sonra ortaya çıktı. Ardından mizahi bir sloganla ve çeşitli görsellerle tüm takımlar kendileri için bir şeyler uydurur oldular.

Bu yaratıcı konseptlerin kaynağını hep merak eder, her seferinde de fanatiklerin yazıp çizdikleri çalışmalar olduğunu düşünürdüm. Dün bu düşünceme kanaat getirmeme sebep olacak bu haberi okudum.



Galatasaray'lı taraftarlar, Fenerbahçe Türkiye Kupası'ndan elendiğinde tribünde klasikleşmiş kareografi şovlarından birini yaptılar, ardından GS Store bu kareografi şova istinaden bir tasarım yaptı ve piyasaya sürdü. Ben çizgiyi aşmadan sataşan bu tip sloganlı t-shirt'lerin çok eğlenceli olduğunu düşünüyorum ve bir tasarımcıya ya da fanatiğe yaptırılmasında bir sakınca görmüyorum. Bunun adı esneklik ve etkileşimli bir yaklaşım olur.

Ancak GS Store'un "Telif hakları"ndan bi'haber olması ve itibarını bu şekilde zedeleyerek kendini gülünç duruma düşürmesine olsa olsa "işbilmezlik" diyebilirim.

Telif haklarının problem olacağını düşünemediler mi? Ya da daha vahimi, Warner Bros. karakterlerinden birini alıp biraz değiştirerek t-shirt olarak piyasaya sürünce telif haklarından kurtulacaklarını mı düşündüler?

Bunlar belki de cevapsız kalacak sorular, ancak GS Store'un aktivitelerinin ciddi bir revizyondan geçirilmesi gerektiği çok net şekilde ortada.

7 yorum:

bilog dedi ki...

tshirtü görür görmez aklıma gelen bişeydi bu. ama çıkardıklarına göre halletmişlerdir telifi diye düşünmüştüm. son yıllarda gs yönetimi neyi düzgün yaptı ki bunu da yapsın?

bilog dedi ki...

bu haber galatasaray'ın resmi sitesinde yalanlandı. çünkü tshirtlerde çakmaktaşı kullanmamışlar:) sitede görebilirsiniz.

Eren Kumcuoğlu dedi ki...

Bilal;
Sitedeki haberi ben de gördüm. Maalesef pek inandırıcı bulamadım =) Dedikleri gibi, zorunlu bir açıklama olduğu anlaşılıyor.

Daha da kötüsü, benim düşündüklerim arasından ikinci seçeneğin doğru çıkması. Ne kadar acıdır ki GS gibi bir kulüp, bünyesinde, dünya çapında tanınan bir karakterin burnunu uzatıp, saçlarını değiştirip, üstündeki kıyafetin rengini değiştirerek telif haklarından kurtulacağını sanan uyanıkları barındırıyor.

Bu durum GS'ın iletişim koordinatörlüğü üzerine değil FB'nin iletişiminin üzerinde olsaydı gün içinde başka bir bomba patlatıp (örn. Aziz başkan bırakıyor! gibi) gündem konusunu değiştirir, nicesini unutturdukları gibi böyle bir skandalı da unuttururlardı. Bu konuda Fenerbahçe'yi gerçekten çok başarılı buluyorum.

Zaten Galatasaray'ın en büyük zayıflığı iletişimi iyi yapamamaları değil mi? Türkiye'ye bir daha kolay kolay ulaşılamayacak bir zafer (UEFA kupası) armağan edip bunu kullanamayarak, Fenerbahçe'nin kendini Türkiye'nin en büyük kulübü olarak konumlandırmasına izin veren yine Galatasaray. Şu iletişim üzerinde epeyce bir kafa yormaları lazım diye düşünüyorum.

bilog dedi ki...

Eren;

GS yönetiminin, iletişiminin çok kötü olduğuna aynen ben de inanıyorum. fakat bu haberin yalan olduğunu düşünmüyorum. ki gerçekten de fotodaki adam çakmaktaş değil:) ayrıca "eğer bu durum FB'de olsaydı yalan yanlış bir haber yapıp gündemi değiştirirlerdi." yorumunda FB'nin başarısı olduğunu da düşünmüyorum. hatayı kapatmak için başka bir hata. ki emin ol çoğu kişi bunların farkında:)

ayrıca Galatasaray'ın resmi sitesi o kadar düzeyli ve dürüst ki, FB'nin uyguladığı bu yöntemleri asla yapacaklarını sanmıyorum. BJK'nin ve özellikle FB'nin resmi siteleri tamamen bir facia. inanılmaz yanlı ve yorumla dolu haberler yapıyorlar. uzun zamandır Galatasaray'ın resmi sitesini takip eden biri olarak bu konuda rakiplerine göre kat be kat üstün olduğunu söyleyebilirim galatasaray.org'un. zaten bu konuyla ilgili bir yazı yazmayı da düşünüyorum:)

Eren Kumcuoğlu dedi ki...

Bilal;

Yaz tabii =)

Ben de bu ara 3 büyüklerin algılanan değerleri yazımı revize edip eğlenceli bir sunum haline getireceğim.

Bir Beşiktaş'lı olarak internet sitesi hakkındaki yorumuna katılıyorum. Hele ki geçtiğimiz haftalarda Hıncal Uluç için yapılan açıklamanın kalitesizliği (pembe gömlek hikayesi) ve saldırgan üslubundan sonra diyecek söz dahi bulamıyorum. Maalesef Beşiktaş halen profesyonellikten uzak, tüccar kafasıyla yönetilen bir kulüp, yapılan açıklamalar da bunu destekler nitelikte.

Burcu Tüzün dedi ki...

Eren :) Bir Fenerbahçeli olarak geçen haftaki İnönü kazasına değinmek istemiyorum. :) (iyi ki değinmedim)

Ayrıca üstteki yorumları da okudum. Bir kısmına katılmakla birlikte küçük ve alakasız sektörden bir örnek vermek isterim Fenerbahçe konusunda.

Terörden çok canı yanan bir ülkeyiz. İnsanlarımızı kaybetmemizin manevi açıdan hasarı ölçülemez. Ancak terör maddi hasarlara da neden oluyor. Her haberi yaptıkları gibi terör haberlerini allayıp pullayıp marifet gibi öne çıkaran medyamız turizme her sene üst üste darbe vuruyor. İngiltere Konsolosluğunun Türkiye' ye gitmeyin çağrısından daha büyük darbeyi kendi medyamız vurdu zamanında.

İşte buna benzer bir durum dalış sezonu açılışında Mısır' da Sharm El Sheikh' de yaşandı hatırlarsanız. Ülkenin turizm yönetimi ve pazarlama koordinasyonunu yıllarca yurtdışında çalıştıktan sonra çok cazip tekliflerle ülkesine dönen Mısırlı bir PR uzmanına teslim etmişlerdi. Ve şu an ismini hatırlayamadığım bu bayan Sharm' da gerçekleşen terör olayını bir an önce unutturmanın en hızlı yolunun üzerinde konuşmamak ve yazılı olarak basına başsağlığı bülteni yayınlamak olduğunu belirtti. Gerçekten de kanlı terör eylemi birkaç gün sonra dünya basınından silindi.

Skandallar, sarsıntı verebilecek olaylar üzerinde konuşmamak veya dikkatleri başka noktalara çekmek iletişimin en önemli kozu değil midir zaten?

FB iletişim bakımından son dönemde oldukça düzgün bir yol izliyor. Örneğin hiç bir FB yöneticisi BJK galibiyeti sonrasında konuşmadı. Bu tür derbilerden önce ve sonra hangi başkanların nelerle skandal yarattığını, neler dediğini hepimiz biliyoruz :) İletişim Direktörlüğü' nün başında Koç Holding yöneticilerinden Ali Koç var. İletişimin düzelmesinin bence en büyük nedenidir. Ancak hala gidilecek çok yol var.

Büyük Avrupa Klüpleri' nin iletişim çalışmalarını izleme fırsatım olmuştu bir dersim için. Bizdeki gibi futbolcu hiç bir zaman takımın adının önüne geçemez. Tam tersine takım futbolcuya değil, futbolcu takıma hayran. Avrupa takımında bir futbolcu Arda gibi kadroya alınmadığı için kapıyı çarpıp arabasına atlayıp gidemez, Hakan Şükür gibi teknik direktör yasaklarını özel hayatı için delemez. Semih gibi medyanın dolduruşuyla yedek kalması yönünde olumlu/ olumsuz fikir belirtemez,zamanlı zamansız gece klüplerinde gezemez. Gezerse ve yaparsa dünyanın tazminatını öder. Kadro dışı bırakılmaya kadar pek çok tehlike ile karşı karşıya kalır. Her takımın bir imaj danışmanı, bir pr ekibi ve bir pazarlama ekibi vardır.

Başarı kazanmak yeterli değil. Bir başarı kazanıp 10 yıl yatan büyük bir takım gösterin bana. UEFA şampiyonluğundan gelen kazancın nereye gittiği muamma. O kupayla kendilerini konumladırmaları için artık çok geç kaldılar. Zamanında UEFA kupasıyla vurgulanamayan büyüklük öyle skandalların, dedikoduların altında ezildi ki artık bununla fark da yaratamıyorlar.

UEFA şampiyonu bir klübün düzeyli taraftarı gecenin bir vakti Chelsea karşılamaya gider mi? Büyüklük mü, hırs mı, eziklik mi, cehalet mi bilmiyorum. UEFA büyüklüğünü kendi taraftarına yedirememiş bir klübün buradan yola çıkarak rakiplerine fark yaratması ne kadar mümkün?

Resmi web sitelerine gelince. Neden objektif olmak zorundalar ki? Bu sonuçta bir marka. Markaların bir hedef kitlesi ve segmenti vardır. Ona göre oynarlar tribünlere. Her takım önce kendi taraftarına yönelmez mi?Kendi taraftarıdır müşterisi de. Haberlerini yalanlar, doğrular, duyurur. Ama bunu önce benim için yapar. Galataraylı veya Beşiktaşlı için değil. Objektif olmak gibi bir misyonları olduğuna da inanmıyorum. Spor gazetesi değil ki. Diğer takımlar hakkında alakasız atıp tutmadıkları sürece Türkiye' deki her futbol izleyicisine hitap etmek zaten bir markanın Türkiye' de herkese satış yapmayı hedeflemesi kadar gereksiz ve saçmadır. (elbette benim fikrim)

Yarın için bizi izlemeye devam edin :) - kızın kızın- :)

Eren Kumcuoğlu dedi ki...

Burcu;

Gerçekten de büyük kazaydı =) "Atamayana atarlar" derler, eh sonunda da yedik golü. Tebrikler.

Derbi sonrası konuşulmaması normaldi çünkü Fenerbahçe'nin önünde yutulması gereken Chelsea gibi büyük bir balık vardı. Bunu yaparak rakibi de fazla ciddiye almadıklarını göstermek istemiş olabilirler, ama bunu yıkmaları için derbilerde senelerce üst üste galibiyetler gerekiyor, zira halen Galatasaray - Beşiktaş maçlarında ellerini açıp dua eden Fenerbahçeli taraftarlar mevcut. Dikkat edersen Beşiktaş'tan da kimseler konuşmadı. Halbuki görmek istemeseniz bile üzerinde konuşulması, hatta düşünülmesi gereken önemli şeyler vardı. Ben bir Beşiktaş'lı olarak pes ettim doğrusunu söylemek gerekirse. Artık gönül gözü çoktan kapanmış kimselerle gözün gördüğü polemiklere girmiyorum diyerek bu konuyu kapatayım =)

Çok güzel saptamalarda bulunmuşsun. Bütün bunlar tutarlı olmanın, seneler boyu aynı şeyi söylemenin etkisidir elbette. Fenerbahçe herşeyden önce büyük bir takım olduğuna kendisini inandırdı. 10 sene önce neydi halbuki?
Başarıyı getiren en önemli faktör başarıya inanmak değil midir zaten?

Öte yandan, web siteleri ile ilgili yorumuna maalesef katılamıyorum. Futbol'un halen avam bir spor olmasının en büyük nedenlerinden birinin de bu ağzından köpükler saçan yaklaşım olduğuna inanıyorum.

Bunu yalnız Fenerbahçe'ne mal etmiyorum, ancak ben Türkiye'deki futbol takımlarının pek azının asil ve centilmence bir yaklaşımda bulunduğunu gördüm. Bunu neye dayanarak söylüyorum? Mesela Roberto Carlos, Chelsea maçı öncesi "Chelsea'yi çok fena yapacağız" gibi bir açıklama yapmış. Ben böyle bir cümlenin onun ağzından çıkabildiğine inanamadım. Maç öncesi yapılan bu yorum sence ne kadar profesyonel? Burada iki ihtimal var; ya RC tam Fenerbahçe mizacına uygun bir isim ve davranış modeli bu, ya da birileri bu söylemi deforme ederek bu forma sokmuş. Birini seç, ama taraftarlık duygularından arınmış olsun =)

Aynı derecede kalitesizlik örneği Beşiktaş'ın (Sinan Engin miydi?) Hıncal Uluç için yaptığı "Pembe kazak giyen, fular takan adam, ne mal olduğunu biliyoruz" yakıştırmasıydı. Ne kadar tiksindiğimi belirtmeme gerek yok sanırım?

Bunun hedef dinleyicilere konuşmakla bir ilgisinin olduğunu değil, etikle alakalı olduğunu düşünüyorum, ancak etik, bu topraklarda geçerli olmayan bir kavram maalesef. Söylenmesi ve söylenmemesi gerekenler vardır. Ancak sıcakkanlı bir millet olduğumuzdan mıdır nedir, kendimizi tutamıyor, çıkışı sağa sola saldırarak arıyoruz.

Bir iletişimci olarak yorumum şudur; bugün Fenerbahçe yönetimi (en somut örnek olduğu için onu verdim) mütevazı olmayı öğrense, diğer lig takımları kendilerine saygı duymaya başlayacaktır. Şu an Fenerbahçe (elbette kendi taraftarı haricinde) ligin en antipatik bulunan takımı ve bunun nedeni elde ettiği başarı değil, agresif iletişim yaklaşımıdır. En kötüsü bu yaklaşımın taraftarına da sıçramış olmasıdır. Bunu senin yaklaşımında da açık açık görebiliyoruz =)
Başka bir takıma karşı bu denli bir antipatinin dünya liglerinde bir örneği daha yoktur sanırım. Tekrar üstüne basarak söylüyorum, bunun nedeni başarının kıskanılması değil, iletişim politikasıdır, zira GS UEFA'yı aldığı sene ben de dahil olmak üzere Beşiktaş'lı bir sürü insan ellerinde bayraklarla GS'ın maçlarına gitmişti. Sami Yen kombinemi halen saklarım. Bunu Fenerbahçe için yapabileceğimi pek sanmıyorum, çünkü galibiyet ardından müthiş saldırgan bir iletişim başlıyor. FB için GS'da yaptığım gibi kol kola girerek marşlar söylediğimi düşünemiyorum. Avrupa galibiyetleri sonrasında "Darısı başınıza ezikler sizi" ya da "Eğilin köpekler" diye bir tepki görmedim ben Galatasaray'lılardan, bilmem anlatabildim mi.

Bugün bu sana sempatik görünebilir ancak takım 5 yıl sonra da aynı istikrarı koruyamaz, bu ivmeyi kaybederse, yaptığım "kokoş kadın" benzetmesi gibi komik duruma düşerler. Güzelliğini yitirmiş ama halen çok güzel olduğunu düşünen şu yazık kadınlar gibi.

Bu agresif tutumun bitmesi için Fenerbahçe'nin büyük yatırımlarının geri dönüşünü (yüz yıl sonra da olsa) biraz olsun alarak başarıya doyması, taraftarının da gözünün doyması lazım diye düşünüyorum =)