Ajanslar / Dünyayı tanımama
Yaratıcılık bu kadar önde olmasa, pratikte de hep vaat ettikleri gibi "müşteri" çıkarı için çalışsalardı, ajansların başına gelebilecek en kötü durum dünyayı tanımama olabilirdi.
Mevcut durum için bunun pek önemi yok.
Göreceli olarak kısa sayılacak iş yaşantımda, ajans çalışanlarında şahit olduğum yegane ortak davranış modelinin, kendini olduğundan da snob göstermek olduğunu söyleyebilirim.
Dışarıdaki dünyayı tanımayan davranış modeli belki bir broker ya da finans yönetmenine artı puan getirebilecekken, iletişimcileri malesef komik duruma düşürmekten öte, başarısız hale getiriyor.
Organizasyonlardan davetlere, partilerden kulüplere koşmanın, toplu taşıma araçları kullanmayı ayıp kabul etmenin, sokaktaki insanları hiçe sayarak dünyadan kopuk yaşamanın getirisini politik sonuçlarda, iletişim kampanyalarında ve şirket nezdinde alınan pazarlama kararlarında da görebiliyoruz.
Bugüne kadar hep belli bir zümreye konuşmuş bir marka, bundan böyle daha kitlesel olmak adına ünlü isimlerin kullanılacağı bir kampanya için brief veriyor.
Kampanya kurgusu uzun bir süre boyunca hazırlanıyor, ardından sıra ünlü isimlerin önerilmesine geliyor.
Yaratıcı ekip sunuma hazırlanıyor ve sunum günü geldiğinde 15 adet ünlü isim belirlediklerini, hepsinin kendi alanında başarılı ve örnek isimler olduklarını belirterek sunumlarına başlıyorlar.
Odada bulunan müşteri takımı sayılan 15 ismin 4 ya da 5 tanesini ancak tanıyınca bir tur daha isim çalışılmasını, daha bilinir isimler olmasına dikkat edilmesi gerektiğini nedenleriyle belirtiyor.
Aklı başında müşteriler ajans sunumlarını challenge ettikleri zaman zaman çoğu kez "Ama..." ile başlayan bir sürü cümle duyarlar.
Bu cümleleri sarfedenler önceden de bahsettiğimiz işin yaratıcı kısmına takılıp kalan kimseler oldukları için, resmin bütününü göremezler.
Fazıl Say önerilen isimlerden biriydi.
Yaratıcı ekip o dönem Fazıl Say'ın Osman Yağmurdereli ile olan polemiğinden bi'haber olsa gerek, "göbeğini kaşıyan adam" ve "Türkiye'yi terk edebilirim" uyarısı yapıldığında itiraza anlam veremiyor.
Kitleselleşme peşinde olan bir markanın iletişim kampanyasında, o dönem, halkın büyük ölçüde antipatisini kazanmış bir ismi kullanmasına ne dersiniz?
Önerilen isimlerden başka birisi ise Türkiye sınırları içerisinde minyatür sanatını en iyi icra eden insanmış (ben bilmiyordum, ismi de hatırlayamıyorum).
Bu kişiler, dışarıdaki insanların, "minyatür nedir?" sorusuna karşılık olarak "ufak tefek şeyler..." cevabını bile veremeyecek kimselerle konuşacak olduklarını tahmin edemiyorlar. Çünkü bulundukları dünyayı Platon'un idealar dünyası gibi bir algılamaktalar.
Toplumu oluşturan bireylerin tümü güzel sanatlara ilgi duyan, okuyan, yazan, çizen, araştıran bireylerdir...
Dünyayı tanımamak çoğu zaman hüsranları da beraberinde getirir...
1 yorum:
gerçekten hoş bir blog
http://www.worldturkiye.net
Yorum Gönder