7 Kasım 2008 Cuma

Ajanslar ve "Müşteriler"

Hiç yapmadığım, ancak uzun zamandır yapmak istediğim bir şeye başlıyorum.

Hem ajans havasını, hem de kurumsal şirket (müşteri de diyebilirsiniz, öyle alıştırıldınız nasılsa!) havasını solumuş bir profesyonel olarak bu iki tarafı da kendi gözümden bir değerlendirmeye almak istiyorum.
Buna, Türk usulü iş yapış şeklimizden tutun da, mevcut piyasa koşullarındaki ilişkilerin nasıl işlediğine dair bilgiler de dahil olacak.
İşine gelen, gelmeyen, destekleyen, karşı çıkan herkesin yorumuna elbette ki açığım.

Bildiğiniz ve takip ettiğiniz gibi, pazarlama iletişimi üzerine yazıların bulunduğu blogların ve diğer kaynakların büyük çoğunluğu size aktardıklarını ajans çalışanı gözüyle aktarıyor.
Genellikle işler ele alınırken;
-Sanat yönetmenliği,
-Kurgu,
-Fikrin orijinalliği,
-Mecra ve uygulama kalitesi
gibi kreatif değerlendirmeler yapılır.

Ancak kimse çıkıp ta “Markaya sağlayacağı değer ne olacak?” diye sormaya cüret etmez. Bu soruyu sorarsanız kara kedi olmanız olasıdır. Nedenine başka bir yazıda değineceğim...


Kimseler gücenmesin, ama senelerdir Kristal Elma gibi, Felis gibi anlamsız, ajans ortamlarının kendilerinin çalıp yine kendilerinin söylediği ödül törenlerine şahit oluyoruz.
Ben bugün, aynı ortamın farklı bir platformda yaşandığını söyleyebilirim; blogosfer’de.
Herkes birşeyleri eleştiriyor, birşeyleri beğeniyor, birşeylere kendince ödül veriyor, ancak kimse yaratıcı perspektiften uzaklaşarak iletişimin hizmet edilen şirkete getireceği fayda hesabını yapmaya cesaret edemiyor.
Bunun sebepleri arasında işine gelmemek, tecrübesizlik ya da polemik yaratmaktan kaçınmak gibi çeşitli kriterler var, ancak hangisi olduğuna dair henüz kesin bir yargıya anlayabilmiş değilim.

Sözün özü, iki taraflı bir özeleştiri yapacağım.
Bir tarafta, ajans insanlarının ve ajans gözüyle bakan kaynakların yaratıcılık ve orijinallik kriterleri üzerinden ilerleyerek, kurumsal şirket çalışanlarını (müşterileri!) doğrudan olmasa da dolaylı olarak sanatsal bakış yoksunu, teknoloji cahili gibi sıfatlarla lanse ederlerken ne gibi yanlışlara düştüklerinden ve onların düşünmedikleri perspektifleri ele alarak, hiç hesaba katmadıkları bir takım kriterlerden bahsedeceğim.
Diğer tarafta ise yaratıcı sürecin ne kadar sıkıntılı aşamaları olduğunu kavrayamamış, (kendisi en iyi olmak üzere) herkesin tasarım işinden anladığını sanan, satış desteğine yönelik taktikler/kampanyalar düşünürken kendi şirketinin kabiliyetlerini ve yeterini göz önünde bulundurmadan planlama yapan, ürününe/hizmetine körü körüne aşık olup tüketicilerin seslerini duyamama sendromuna kapılan şirket çalışanlarının davranış modellerini aktaracağım.
Son olarak ta, iki tarafın karşılıklı veya farklı üçüncü partilerle yaşadığı sorunları ele alacağım.

Bu diziye henüz bir isim bulamadım, ancak Ajanslar ve “Müşteriler” ismini şu an çok anlamlı buluyorum. Belki tamamlandıkça ismi değişir.
Haftaya başlıyorum...

5 yorum:

Aylin dedi ki...

Ben de hem ajans hem de marka tarafinda calismis birisi olarak yazi dizini sabirsizlikla bekliyorum Eren:) Eminim guzel saptamalar yapmissindir.

Eren Kumcuoğlu dedi ki...

Aylin teşekkürler. Oldukça uzun süreceğini sanıyorum. Umarım beğenirsiniz.

Burcu Tüzün dedi ki...

heyecanla bekliyorum Eren. Nefis bir yazı dizisi geliyor :)

Adsız dedi ki...

Merakla bekliyorum Eren. Umuyorum yeni gelen nesiller değişimin başlaması yönünde daha ciddi adımlar atarlar. kökleşmiş kültürleri değiştirmek her ne kadar yıllar alsa da, bir yerden başlamak gerek sanırım...

Eren Kumcuoğlu dedi ki...

Önceden daha iyi niyetliydim. Artık değişim için çalışmaktansa değişimin gerektirdiği gibi çalışıp, etrafımdaki muhataplarımı değişime maruz bırakıyorum aslında. Anlatmaktansa anlamalarını sağlamak daha etkili bir yol gibi geliyor bana! =)
İzlenen yol nasıl olursa olsun, her şekilde bu amaca hizmet ediyoruz aslında...