7 Eylül 2007 Cuma

Lovemark olarak Ikea


Ben büyük bir Ikea hayranıyım.
Sadece tasarımlarının ve işletme fikrinin değil, yönetiminin de.

Benim "Lovemark"larımdan biri.
Ikea, yalnızca böyle vakalar olmasın diye kendi yöneticilerini yine kendi yetiştiriyor ve pazarında oldukları ülkelere yolluyor.

Hemen hemen bütün üst düzey yöneticiler İsveçli'dir, ya da İsveç'te eğitimden geçmiş beyaz yakalılardır.

Satın alma ve tasarım (bu durumda ar-ge) her sofistike şirkette olduğu gibi yalnızca ana vatanları olan İsveç'te gerçekleşiyor.

Çünkü onlar, şirketlerinin kıymetini biliyor ve tüketicilerin zihnindeki imajlarını asla riske atmıyor, onlar için
ellerinden geleni yapıyorlar.
Devasa mağazalar açıyorlar, çünkü department store ayarında irili ufaklı mağazalara hem sığamazlar, hem de başlarına dikecek adam yetiştiremezler.

Yetiştirdikleri o adamlar da ofislerinde oturan adamlar değil, sürekli mağaza içerisinde gezinen adamlar.

Sürekli iyileştirme peşindeler. Gerek süreç takibi, gerek müşteri memnuniyeti, gerekse de sunulan hizmet, hepsini bizzat kontrol ediyor, gerekli düzeltmeleri yapıyorlar.

Çünkü biliyorlar ki tüketicinin orada yaşayacağı en küçük olumsuzluk bile kendilerine zarar verir.

Ve işlerini gerçekten çok iyi yapıyorlar.

Şimdi size sorayım. İşletmelerinin çoğunun motto'su
"Satılan mal geri alınmaz" olan bir ülkenin pazarına Ikea yaklaşımı ile girdiğinizde nasıl bir rekabet beklentisi içerisinde olursunuz?

2 yorum:

Zafer Yılmaz dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Adsız dedi ki...

Ikea'nin hemen yaninda is yerimin olmasi oradaki gelismeleri de takip edebilmemi biraz daha kolaylastiriyor.

Soylediklerinize katiliyorum. Bircok konuda cok basarililar. Ancak ne varki alan tasarimlarinin o kadar da basarili olmdigini ve yuklu miktarda alisveris yapmak niyetinde olmayan musteriyi bunalttigi inancindayim.

Bunun yanisira satis-lojistik-stok-surec ucgeninin de kesinlikle gelismeye acik oldugunu goruyorum.