1 Temmuz 2007 Pazar

Mirasımızı iyi pazarlayamıyoruz...

Ön Not: Kendi blog'uma yazdığım bir yazıyı hiç değiştirmeden burada da yayınlamak istiyorum. Tesadüf olacak; aynı yazıyı geçen sene 1 Temmuz'da yayınlamışım. Tam 1 sene arayla, aynı yazı, yeniden...

Bugün ilk kez Dolmabahçe Sarayı'na gittim. Çok büyük beklentilerle gitmemiştim zaten ama, yine de gezdiğim yerlerden etkilenmediğimi söylemeliyim.

Beni bu yazıyı yazmaya iten şey ise kendi çektiğim fotoğraflara tekrar bakmam oldu. Özellikle Atatürk ile ilgili yerlerde çektiğim fotoğraflara bakınca, orada bizzat bulunurken yaşadıklarımdan daha farklı hisler yaşadım. Kısaca söylemek gerekirse, fotoğraflarla yalnız başıma kaldığımda, mekanın kendisinde bulunmaktan daha fazla etkilendim.




Örneğin, Ata'nın hastalığı nedeniyle 23 Nisan kutlamalarına katılamadığında bahriyelilerin sarayın önüne gelmesi ve Ata'nın onları izlediği yer, Ata'nın vefat ettiği oda, silah arkadaşlarının ve kendisinin bulunduğu bir resim, 09.05'te duran masa saati...



Bunun nedeninin isteksiz, suratsız ve amatör tur rehberleri olduğunu anladım. Şiirsellikten uzak, bitse de gitsek dercesine önemli detaylardan arındırılmış hızlı anlatım, iniş çıkış olmayan düz bir ses tonu ve yanlış Türkçe kullanımı gözüme çarpan şeylerden biriydi -ki zaten bende hevesimi kaybedip anlatılanları dinlememeyi tercih ettim.


Düşünün ki oraya günde yüzlerce turist geliyor ve her gün aynı baştan savma sunumla geçiştiriliyorlar. Bizim ulusal değerlerimizi ve Atamıza duyduğumuz sevgiyi-saygıyı anlayamadan bu mekanı terk ediyorlar. Geriye akıllarında modern Türkiye yerine yalnızca Osmanlı kültürü kalıyor. Her yerde kaybettiğimiz gibi Dolmabahçe Sarayı'nda da pazarlama yüzünden kaybettiğimizi apaçık bir şekilde gördüm.



Bunu yapmak yerine daha farklı bir sunum yapılabilir, önerilerim;
-Tur rehberlerinde güleryüz, daha detaylı ve şiirsel bir anlatım, ses tonunda ve anlatım hızında iniş çıkışlar
-Mekanlardaki yaşanmış olayları uygun bir müzik eşliğinde aktarma. "Bu saat 09.05'te durdu." deyip savuşturmaktansa, konuyu derinleştirmek ve akıcı bir senaryo haline getirmek
-Yalnız dolaşmayı tercih eden ya da ağır işiten kimseler için mekanların hikayelerini içeren levhalar konulması
-En önemlisi de sunumdaki bütünlük. Kimse Padişahların yaşamını dinlerken Atatürk'e, Atatürk anlatılırken valide sultan'ları dinlemek istemez, sunumdan kopmamak için bir bütünlük arar.

Bu ve buna benzer bir çok fikrim var. Eminim ki benim gibi düşünen bir sürü insan vardır. Peki, neden hala aval aval seyrediyoruz da mirasımızı daha iyi pazarlamıyoruz? Dünya üzerindeki en güçlü tarihsel markalardan biri olmak için sadece fikir yeterli, geri kalan herşey aslında bizde mevcut diye düşünüyorum.
Bugün pazarlama adına ne öğrendik?

Hiç yorum yok: